AK Parti'nin savunması ve 'Yurttaş Kane'
AK Parti’nin kapatma davasında vereceği savunmayla ilgili çalışmalar devam ediyor. önemli ölçüde hukukçulardan oluşan bir heyet bu çalışmayı sürdürüyor.
Ayrıntılarına dair bir bilgim yok. Esasen mevcut haliyle merak ettiğimi de söyleyemem.
Daha önce de söyledim. Ben AK Parti’nin, tarihe geçecek, çocuklarımızın yürekleri titreyerek ve gururla okuyacakları; edebiyattan, sanattan, sinemadan, estetikten ve hepsinden önemlisi hayal gücünden beslenecek bir savunma yapıp yapmayacağı ile ilgileniyorum.
Anayasa Mahkemesi’ne, sadece hukuk merkezli bir savunma vermek ya da bunu biraz siyaset sosuyla süslemek, sadece ‘beklenen’i yerine getirmektir.
27 Nisan muhtırasının hemen ertesinde hükümet beklenmeyeni, en azından zor olanı yapmıştı.
Bugün yine ‘beklenmeyen’i beklemek hakkımızdır.
Savunma heyetinde bulunanların böyle bir metni yazıp yazamayacaklarını bilmiyorum. Dahası hukuk ve siyaset dışında bir kurguları olup olmadığını da bilmiyorum.
Naçiz bir tavsiye.
Hiç olmazsa hep birlikte oturup ‘Yurttaş Kane’ filmini seyretsinler.
PKK, ikizi PJAK ve Mukteda Sadr
Bölgemizde çok sıcak gelişmeler var. PKK’nın İran versiyonu PJAK, şöyle bir açıklama yaptı: ‘Kolumuz Tahran dahil önemli yerleri vurabilecek kadar uzun.’
PJAK’ın bu gücünü kimden aldığı malum. ABD yönetimi örgüte açık destek veriyor. Bunlara ek olarak iki gelişmeyi hatırlayalım. ABD Başkanı Bush’un İran’a yönelik üslubunun daha da tehditkar hale gelmesi ve hemen ardından İran’da bir camide gerçekleşen patlama.
İran’a yönelik kuşatma tüm hızıyla devam ediyor. Yanılmayı tercih ederim elbette. Ama Amerikan yönetiminin farklı unsurlar eliyle İran içinde bazı eylemler planladığının işaretleri giderek artıyor.
Bu eylemler, bir yandan iç karışıklık çıkarmayı, diğer yandan toplumun güvenini sarsarak rejim tartışmalarını tırmandırmayı hedefliyor.
PJAK İran’ın içlerine kadar uzanacak bir eylem gücüne sahip mi? Bunu tam olarak bilmiyoruz. Ama bu konuda önünün açıldığı ortada. İran’ın neredeyse her gün topçu ateşi altında tuttuğu PJAK, şehirlerde eylemlere yönelebilir. Tıpkı ikizi PKK’nın sıkışınca yaptığı gibi.
Nitekim PJAK siyasi büro üyesi Ronahi Ahmed’in, AFP ajansına yaptığı açıklama şöyle: ‘İran bizi her gün kovalarken elimiz bağlı duramayız. İran’a Tahran içinde yanıt verme becerisine sahibiz.’
PJAK’ı İran’a karşı güçlendiren ABD, diğer yandan Irak’ta başka bir işin peşinde.
Bağdat’ın bir bölümünde etkin olan ve milis güçleriyle işgal güçlerine zaman zaman büyük darbeler vuran Mukteda Sadr’a karşı da harekete geçildi. Haftalardır Sadr’ın kontrolündeki bölgelere ABD ve Irak güçleri ortak operasyon düzenliyor.
Sadr’ın İran’la oldukça yakın bir ilişkisi var. önemli ölçüde milis güçlerden oluşan Mehdi Ordusu da, bizzat Bush tarafından tehdit ilan edildi. Mukteda Sadr da ‘ABD ezeli düşman, Robert Gates terrorist’ diye kendi duruşunu ilan etti.
Bu arada Washington yönetimi kısa süre önce ‘Irak’ta El Kaide tehdidinin yerini İran’ın aldığını’ duyurdu.
Yani, ABD ve İran arasındaki ipler giderek geriliyor. üstelik burnumuzun dibinde.
Kapatma davasıyla birlikte alındığımız kıskaç, şimdi daha manidar görünmüyor mu?
Basit bir sembol tartışması mı?
çok önemli bir gelişmeydi. Gündemin arasında kaynayıp gitti.
Ankara 3. İdare Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Ankara’nın ambleminin değiştirilmesine yönelik kararını iptal etti.
özeti şu. Mevcut camili amblem, Ankara’yı temsil etmediği gerekçesiyle iptal ediliyor. Onun yerine eski Hitit’li amblemin kullanılması isteniyor.
Mahkemenin karar metni gerçekten çok ilginç. İşte birkaç cümle:
‘Başkent olduktan sonra hızlı bir sosyal, ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel gelişime sahne olan Ankara’yı tanıtacak amblem kentin dönüşümünde temel etken olan, cumhuriyetin çağdaş uygarlığı temel alan felsefesi ve dayandığı değerlere işaret etme açısından da büyük önem taşımaktadır. Buna karşın uyuşmazlık konusu amblemde kullanılan görsel öğelerin ayrı ayrı ve bir bütün olarak kompozisyonu ile Ankara’nın kendine özgü karakteristiğini, tarihsel ve kültürel kimliğini yansıttığından söz edilemez.’’
Bu satırlar, tuhaf bir biçimde AK Parti’ye yönelik kapatma davasının iddianamesini hatırlatıyor.
Aynı mantık, aynı bakış açısı.
Aynı kimlik ve referans dayatması.
Keşke sorun Melih Gökçek’in tercih ettiği amblemin estetiğinden ibaret olsaydı.
Mesele çok farklı.
öyle Mustafa Hoş’un star’daki köşesinde yazdığı gibi bir nostalji hikayesi deyip geçmekle işin içinden sıyrılamayız.