İslâm’ın asâletine gölge düşürmeye ne hâcet!
Her çağın kendine has câzibesi yüksek siyasi ve felsefik söylemleri vardır. Bu güçlü söylemlerin etkisi bazen kısa sürer, bazen de kavramsallaşarak asırları etkiler.
Kavramları üreten dinî, ictimaî, iktisadî ve siyasi bir zemin, sırtını dayadığı bir dünya görüşü ve bu dünya görüşüne hayat veren kültürel bir ortam vardır. Yani kavramlar bir boşlukta ortaya çıkmaz. Bu yüzden kavramlar ortaya çıktığı toplumsal yapıdan bağımsız olarak anlaşılamaz.
Câzibesi yüksek bir kavramı, ortaya çıktığı tarihsel süreçten ve anlam dünyasından soyutlayarak İslâm’ın önüne veya arkasına koymak süretiyle onu İslâmîleştirme çabası, aslında İslâm’ı ötekileştirmek demektir.
Bunu yapanlar güç vehmettikleri o kavramlarla İslâm’a güç ve câzibe katmak amacını taşımaktalar. Bunun mebzul örneklerini modern dönemlerde görmekteyiz. Örnek olarak “Liberal İslâm”, “Avrupa İslâmı”, “İslâm Oryantalizmi”, “İslâm Demokrasisi” gibi bir dizi İslâm’ın asâletine gölge düşüren modern terkipleri verebiliriz.
Sosyalizm ideolojisinin üçüncü dünya halklarını kasıp kavurduğu dönemlerde bu akımın sloganlaştırdığı kavramlar da Müslüman dünyayı etkilemişti.
Suriye’de merhum Mustafa Sibaî “İslâm Sosyalizmi”ni savunmuş, aynı isimde bir de siyasi parti kurmuştu. Rahmetli o derece işi ileriye götürmüştü ki, “İslâm Oryantalizmi”ni oluşturma teklifini yapmıştı.
O dönemlerde şehid Seyyid Kutub’un “İslâm’da Sosyal Adâlet” kitabı büyük yankı uyandırmıştı. Daha lise yıllarında büyüklerimizin yönlendirmesiyle okumuştuk. Tabiî o yıllarda Muhammed Kutub’un “Dirasât al-Kurâniyye” adlı kitabında zikrettiği, ağabeyi Seyyid Kutub’un sosyalizmin etkisinde iken kaleme aldığı bu kitabının okunmaması vasiyetini bilmiyorduk, bilenler de bu kısmını gözardı etmişlerdi.
Ali Şeriati’nin öncülüğünü yaptığı “Devrimci İslâm” söylemi de, İran’da olduğu gibi fikirlerinin tercüme edildiği bütün ülkelerde ses getirmişti. İslâm devrimcisine rol model olarak fakir sahabi Hz. Ebu Zer Gıffarî’yi ona atfedilen; “Evinde bir parça ekmek bulamayıp da kınından sıyrılmış kılıcıyla isyan etmeyen adama şaşarım!” söylemiyle sloganlaştırırken, zengin sahabi Hz. Osman’ı da şirk dininin temsilcisi makamına taşımıştı. Ebu Zer’den çağdaş Che Guevara’nın ufkunun yetmeyeceği bir devrimci üretmişti.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sosyalist blok yenilgi bayrağını çekti. Mısır’ın meşhur sosyalistleri soluğu kendilerinin icat ettiği “İslâm Solu”nda aldılar. Yıllarca sosyalist hareketlerde öğrenmiş oldukları kavramları İslâmî öğretilerle ve İslâm tarihiyle telif etmeye başladılar. İslâm dünya görüşüne Marksist jargon formatı çekerek tedavüle soktular.
Son dönemde Türkiye’de de buna benzer çıkışlara tanıklık ediyoruz. Bazı Müslüman kesimlerin paradigma dışı zenginleşmesi ve yeryüzünde âdil bir düzen kurma sevdasından vazgeçip liberal söylemlere demir atması, “İslâm Solu” gibi bir itirazın vücut bulmasına gerekçe oluyor.
“İslâm Solu” eğiliminde olanlar sadece dindarlar arasından çıkmıyor elbette, Türkiye’de câzibesini yitirmiş sol hareketin eski tüfekleri de buna tamah ediyor.
Hâlbuki dünyevîleşen Müslümanlara varoluşun anlamını hatırlatmak için “sol”dan medet ummaya gerek olmadığı gibi bir faydası da yok. Bilakis, onlara, eleştiriler “sol” cenahtan geliyor diye psikolojik rahatlama imkânı bile sunduğu söylenebilir.
Velhâsıl; biz, İslâm’ın sosyal adâletine inanırız, sosyalizmin değil. İslâm’ın insan haklarına inanırız, liberalizmin değil. İslâm mesajının asâletine gölge düşürmeye hiç gerek yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.