Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Mem u Zin yayımlanırken

Mem u Zin yayımlanırken

Bu ülkede bir şeyler değişiyor, farkında mısınız?..

Sadece dış politikada değil, iç politikada da eksen kayıyor. Yok, kaymıyor... Eksen, olması gereken yere oturuyor yavaş yavaş.



Devlet ilk defa Kürtçe bir kitap yayımlıyor...



Hatırlarsınız; bu sütunda Mem u Zin konusunda birkaç yazı neşretmiştik. Şimdi hazırladığımız kitap, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yayımlandı ve kitap 1 Aralık 2010 Çarşamba günü Sayın Bakan Ertuğrul Günay tarafından tanıtıldı.



Eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır, Mem u Zin, Ahmed-i Hânî’nin 1695 yılında yazdığı 22 bin 559 beyitlik Kürtçe bir mesnevidir. Kitapta, Mem adlı bir delikanlı ile Zin adlı bir kız arasında geçen aşk hikâyesi anlatılıyor. Ahmed-i Hânî, eserine esas olan vak’ayı, sözlü kültürden gelen eski bir Mem-i Alan hikâyesinden almış ve ferdî edebiyat ürünü olarak yeniden yorumlamış.



Mem u Zin’in el yazması nüshasının şahsî kütüphanelerde bulunduğu tahmin edilmektedir. Devlet kütüphanelerinde de olduğu tahmin ediliyorsa da basılı el yazması kataloglarında yer almamaktadır.



Kitabın matbaa baskısı, önce 1919 yılında Müskülü Hamza tarafından yapılmış. Sonraki baskısı ise 1968 yılında, M. Emin Bozarslan tarafından yapılmış. Bozarslan, Latin harfleriyle Kürtçesini ve karşısında da Türkçe tercümesini yayımlamış ama başına gelmeyen kalmamış. O mahkeme senin, bu mahkeme benim; dolaşmış, durmuş... (Unutmadan söyleyelim, M.B. Rodenko, 1962 yılında, eseri Arap harfleriyle ve Rusça tercümesiyle yayımlamıştır. Rodenko mahkeme mahkeme dolaştırıldı mı, bilmem artık.)



Neredeeen nereye geldik!...



Biri 1695 yılında bir kitap yazıyor ve beşerî aşktan ilahî aşka geçişin hikâyesini anlatıyor... Yani tasavvufî bir kitap yazıyor... Bir diğeri de 1968 yılında bu kitabı Latin harfleriyle yayımlıyor...



Karşısına mahkeme duvarları çıkıyor... Yıl 2010 oluyor ve aynı eseri bu defa devlet yayımlıyor...



Hey yüce Allah’ım, sen nelere kâdirsin!... Senin aşkını başka bir dilde terennüm ediyor bir kulun ve eninde sonunda o kitabın yayımlanmasını; hem de devlet tarafından yayımlanmasını sağlıyorsun!..



¥



Yayımlanan kitabın birkaç özelliği var. İlk özelliği, kitabın sol sayfasında, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan el yazması nüshanın tıpkıbasımı var. Karşı sayfadaki ilk sütunda Latin harfleriyle Kürtçe’ye çevirimi yer alıyor. Bunun yanındaki sütunda, her beytin yanında Türkçe’ye tercümesi bulunuyor.



Kaliteli kâğıda albenili bir şekilde ve özenli bir tasarımla basılan Mem u Zin’in devlet tarafından yayınlanmış olması da ayrıca önemlidir. Bu toprağın altındaki madenler nasıl bizimse; nasıl bu topraklar üzerindeki her şey bizimse; bu toprakların sevinçleri, üzüntüleri; ağlamaları, gülmeleri de bizimdir. Bu toprağın beslediği her aşkta ve her hikâyede, bizim insanımızın ruhu vardır. Tıpkı Mem u Zin’de de olduğu gibi.



Mem u Zin’de anlatılan hikâye, bu coğrafyanın hikâyesidir. Beşerî aşkı da bizimdir; ilahî aşkı da bizimdir. Zaten Mem u Zin, bir bütün olarak ele alındığında, insan tipolojisiyle, olay örgüsüyle ve tasavvufî mesajlarıyla, Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnun’undan farklı değildir. Mem u Zin’de de, Leylâ ile Mecnun’da da, vak’anın erkek kahramanları (Mem ve Mecnun) beşerî aşktan ilahi aşka yönelirler. Bu klâsik dönem şark hikâyelerinde sergilenen ortak bir tavırdır.



¥



Edebî metinler elbette birilerinin kullandığı bir dil ile yazılırlar fakat bu tür eserlerde, dil, basit bir iletişim aracı olmaktan öte gidemez. Yani, aslında edebî metinlerin dili yoktur; o insanlığın ortak malıdır. Çünkü o metinlerde anlatılanlar, insanlığın ortak meselesidir. Mem u Zin’e de böyle bakmak gerekir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi