Sanayi kime çalışıyor?
Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz.
Daha doğrusu bu benzini çok ucuza ihraç edip, yüksek fiyatla LPG ithal ediyor, ek yatırım yaparak otomobillerde kullanıyoruz.
Hâlbuki LPG’nin rafineri çıkış fiyatı benzine göre çok daha yüksektir.
Mesele, hükümetin vergi gelirlerinden ziyade ekonomideki kayıplardır.
Petrokimya işlerinde de vahim bir durum var. Bu sektör, petrol ürünlerini kullanarak plastik, lastik, elyaf hammaddeleri ve ara malları üretiyor.
Plastikler, hayatımızın her noktasındadır. İnşaat, elektronik, ambalaj, otomotiv, iletişim, inşaat, sağlık ve aklınıza ne gelirse hepsinde kullanılıyor.
İstatistikler şunu söylüyor;
Ahşap yerine PVC uygulaması ile bir bina yüzde 30 daha az enerji tüketiyor. Altyapıda döşenen plastik kablo ve boruların ömrü 50 yılı geçiyor.
Yalıtımında kullanılan 50 kilogram plastik malzeme ile, ortalama büyüklükte bir evin ısınma amaçlı kullandığı yakıttan yılda 150 litre tasarruf ediliyor.
Otomobillerde kullanılan her 100 kilogram plastik, Avrupa’da yakıt tüketimini yılda 12 milyon ton, karbondioksit salınımını 30 milyon ton azaltıyor.
Kullanılmış bir plastik poşetin bile sahip olduğu enerji, bir odayı 60 watt’lık ampulle 10 dakika boyunca aydınlatmaya yeterdir.
Plastik olmasaydı ambalaj ağırlığı dört katına, üretim maliyetleri ve enerji tüketimi iki katına çıkardı ve atık hacmi de yüzde 150 artardı.
Demektir ki, gittikçe gelişen sanayimiz, bu hammaddeleri tedarik etmek ve büyüyen ekonomiye bağlı olarak yoğun şekilde işlemek zorundadır.
Problem de burada zaten!
Petrokimya sektöründe yeterli yatırımlar “yapılmadığı” için, Türkiye sanayisinin ihtiyacı olan hammadde talebinin yüzde 84’ü ithalatla karşılanıyor.
Bu talep, her yıl yüzde 17 artış gösteriyor. Milyonlarca ton hammadde, on milyarlarca dolar ödenerek ithal ediliyor.
Bir petrokimya tesisi yaklaşık 2 milyar dolara mal oluyor. Yani Türkiye, her yıl plastik hammaddesine ödediği paralarla en az iki Petkim kurabilecek durumdadır.
Peki, bu yatırımlar neden yapılmıyor?
Cevabı meçhul.
Üstelik iç talebin ancak yüzde 15’ini karşılayan bu sektör koruma altına alınıyor.
Sanayimize kaynak olarak aktarılması gereken milyarlarca dolar, bu sektörü ithalata bağımlı kılanlara kar olarak dönüyor.
Sanayi üretimindeki artıştan hep gururla bahsediyoruz.
Fakat petrokimya ürünlerindeki dışa bağımlılık, sanayimizdeki üretim artışını başka ülkelerin ekonomilerine katma değer olarak yansıtıyor.
Türkiye, yılda 13 milyon tonluk plastik işleme kapasitesi ile Almanya’dan sonra en büyük ikinci sanayi olma noktasına geldi.
Dışından iyi görünse de; bu durum ülkemizi büyük bir hammadde pazarı haline dönüştürdü.
Stratejik hammaddelerini ithal etmek zorunda olan bir sanayi ipotek altındadır.
“Bankalar kar ederken sanayi neden aynı karlılığı bulamıyor?” sorusunun cevabı da bu noktalarda gizlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.