Her neslin hatâsı kendine!
Genç nesiller daha öncekilerin işlediği hatâ ve sevablardan ders almazlar.
Eğer öyle olsaydı dünyâ bugün güllük gülistanlık olurdu.
Onun için derler ki her nesil kendi hatâlarını işler.
Daha öncekilere benzese de!
Geçen hafta İstanbul ve Ankara’da cereyân eden talebe olayları bunun son örneklerinden biri. Bu vesîleyle “68 Olayları”na da sık sık atıflarda bulunuldu. Ben yaşı 50’nin altındakilerin bu olaylarla ilgili pek bir bilgisi olmadığı kanaatiyle kısaca hatırlatayım:
“68 Olayları” 1960’ların ortalarından îtibâren önce Amerika’da, ama kısa süre sonra, Fransa’dan Japonya’ya kadar paralel olarak yeryüzünün pek çok ülkesinde baş gösteren sol tandanslı üniversiteli ve STK hareketleridir. Buna “68 Olayları” adı verilmesine sebeb, o yıl ABD’de Büyük Zencî Lider Martin Luther King’in (I have a dream!) öldürülmesiyle hareketin ivme kazanmasıdır.
Türkiye’de bu akımın ete kemiğe bürünmesi 1970 Yılı’nda “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu” (THKO) adındaki silahlı ve Marxist-Leninist bir yer altı örgütünün faaliyete geçmesiyle başlar. Kurucuları Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Cihan Alptekin ve Deniz Gezmiş’dir. THKO’nun amacı Türkiye’deki bütün Amerikan etki ve bağlantılarını yokederek kendi ifâdeleriyle “tam bağımsız ve gerçekden demokratik” bir rejim kurmakdı. Deniz Gezmiş’in politik dünyâ görüşündeki garâbet bir yandan inançlı bir Komünist olmasının yanısıra aynı zamanda çok sağlam bir Atatürkçü de oluşudur. Atatürk’ü dâimâ örnek bir devrimci olarak görmüşdür.
Deniz Gezmiş (1947-1972), Yusuf Aslan (1947-1972) ve Hüseyin İnan (1949-1972) 6 Mayıs 1972 târihinde asılarak îdâm edildiler. İnfâzın gerçekleşmesi, Bülent Ecevit ve İsmet İnönü karşı çıkdıkları halde Süleyman Demirel’in gayretleri sâyesinde oldu.
Şimdi meslekdaşlar ve politikacılar arasından bâzı gözlemciler bu son İstanbul ve Ankara Olaylarını 68 Olayları’yla mukaayese ediyorlar. Kanaatlerince bu tür çatışmalar ve bilhassa talebelerle polisin karşı karşıya, daha doğrusu gırtlak gırtlağa gelmesi/getirilmesi hazırlanan bir askerî müdâhaleye hazırlık mâhiyetindedir. Artık TSK içinde hâlâ bu tür bir alçaklığa mecâli kalmış üst düzey subay var mıdır bilmiyorum. Fakat her hâl ve kârda bu uyarının fevkalâde ciddîye alınması bence yerinde olur. Bunun içinse talebelerin arasına karışmış bulunan ve her seferinde boy gösteren birkaç düzine “agent provocateur”le berâber asıl polisin hâle yola konulması bana daha âcil bir ihtiyâc olarak gözüküyor. Çünki emniyet güçlerinin orantısız ve vahşîce tepkileri muhtemelen yüz tahrikçi ajanın etkisinden daha güçlü oluyor. Polisin bu tuzağa düşmesi ortada vahim bir polis eğitimi probleminin bulunduğuna da işâret ediyor.
Öte yandan son talebe gösterilerinin 68 Hareketi ile benzerliği iddiasını ben anlayabilmiş değilim. Çünki ne istediklerini anlayamadım.
Zorla adam susturmak saçı sakalı ağarmış, ama hevesi hâlâ kursağında kalmış birtakım “eskitüfekler”in içini gıcıklasa dahî merâm anlatmaya pek de elverişli bir metod değil.