‘Kürtçe muhtırası’ veren askere mecburi roman okuması: ̵
Asker geçen cuma günü dil ya da ‘Kürtçe muhtırası’ verdi, Genelkurmay’ın internet sitesi üzerinden.
Tabii bu bir ilk değildi.
Genelkurmay Başkanlarının, büyük paşaların daha önce de Kürtçe’nin ülke bütünlüğü açısından nasıl ‘Büyük bir tehlike’ arzettiğine dair yüksek fikirlerini değişik vesilelerle öğrenmiştik.
Bu sefer farklı olan, ‘asker muhtırası’na medyada fazla yüz verilmemesi oldu.
İlginç olan buydu.
Böyle bir açıklama eskiden olsa yeri göğü inletir, medyanın koca koca manşetleri günlerce konuşulurdu.
Bu kez böyle olmadı.
Muhtıra büyütülmedi.
Bunun yerine daha çok, “Siz artık kendi işinize baksanız daha iyi olur!” havası esti.
Ak Parti,Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde tepki verdi ve Hüseyin Çelik şöyle dedi:
“Bu askerin görevi değil. Asker kendi görevini yapsın. Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasa ve yasalarla kendisine biçilmiş görev sınırları içinde kalmalıdır. Siyasi parti gibi her meselede açıklama yapmak durumunda değildir.”
Nokta.
Bir ‘asker muhtırası’nın haber olarak manşetlerden aşağılara, iç sayfalara kaymış olması, bir normalleşme işareti sayılabilir.
Askerin iyi düşünmesi gereken bir nokta daha var:
Kürt sorunu...
Bu ülkede bunca yıldır bu kadar acı çekildi, bu kadar kan ve gözyaşı aktı. Ve bunun temel nedenini daha hâlâ öğrenemedi asker.
Ne yazık ki öyle.
Temel neden Kürtçe’dir.
Kürtlerin anadilinin reddedilmesidir.
Evet, sorunun özü budur.
Yani Kürt kimliğinin inkarı...
“Ben Kürdüm, benim anadilim Kürtçe’dir; ben kendi anadilimde eğitim görmek, yani kendi kimliğimi, tarihimi, edebiyatımı, folklorumu kendi anadilimde öğrenmek istiyorum” talebi, en temel insan haklarından biridir.
Devletin bu talebi görmezlikten gelmesi bir insan hakları ihlâlidir.
Kökleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden bu inkarcılık yatar, bizim Kürt sorununun temelinde...
Askerin bu gerçeği artık öğrenmesi lazım.
Çünkü, bu yalın gerçeğin inkar edilmesidir Kürt sorununu yaratan ve PKK’yı kanlı tarih sahnesine çıkartan...
Askerin yine bu çerçevede bir an önce bir ders daha öğrenmesi ya da ders kitaplarını değiştirmesi gerekiyor.
Çünkü bugüne kadar ezberlemiş oldukları laiklik, ulus-devlet, üniter devlet gibi tariflerin miadı uzun yıllar önce dolmuştur. Artık demokrasi ve insan haklarını esas alan yeni tarifler vardır.
Eskileri atın lütfen!
Kitaplarınızı değiştirin.
Akıl hocalarınızı değiştirin.
Farklı seslere kulak verin.
Bir başka deyişle:
Ezberlerinizi bir an önce bozun!
Çünkü bu ‘ezberler’dir, en başta da Kürtçe’nin anadil olarak inkarıdır, Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale getiren... Ve Türkiye için asıl tehlike, bu inkarcılığın devam ettirilmesidir.
Bugünlerde çıkan bir roman var.
Filiz Aygündüz’ün ilk romanı:
Kaç zil kaldı örtmenim? (*)
Keyifle okumaya başladığım bu romanı, bugün hâlâ Kürtçe muhtırası verebilen büyük paşalara ‘yardımcı ders kitabı’ olarak hararetle tavsiye ediyorum.