Hayal bu ya!..
73.5 milyonluk ve özellikle de batılı ülkelere nazaran, genç nüfus oranı hatırı sayılacak kadar yüksek olan bir ülkeyiz. Teorik olarak, yer üstü ve yer altı servetleri açısından oldukça zengin olduğumuzu da biliyoruz.
Eh, bir yönüyle bağlantılı olsak da, bağımsız bir ülkeyiz ve yani kendi ayaklarımızın üzerinde durmamamız için herhangi bir sebep yok.
Topraklarımızın ve dahi denizlerimizin altında var olan madenleri, petrolü, doğalgazı çıkarır; genç ve dinamik nüfusumuza iş sahası olacak şekilde fabrikalar kurabilir; üretir, kullanır ve bulunduğumuz çevrenin bize bahşetmiş olduğu yakın ve verimli pazarlara da satarak, kalkınır ve çevremizi de kalkındırabiliriz...
Araştırma-Geliştirme hususuna biraz daha fazla eğilir, iyice içlerine kapanmış olan üniversitelerimizi hayatla barıştırıp, sanayi ile arkadaş yaparak; bizleri daha güzel günlere kavuşturabilecek verimli işbirliklerinin temelini atabiliriz.
Dünyada önem kazanmaya başlayan çevreciliğin gereklerini de yerine getirir ve bizden sonraki nesillere aktarmamız gereken emanetin, yani cennet vatanımızın havasını, suyunu ve toprağını, çarpık sanayileşmenin muhtemel zararlarından korumak adına, ne gerekirse yaparız.
Ülkemizde ve bize yakın ülkelerde kullanılan arabaların hiç değilse belli bir oranı bize ait markalar taşır; gemi, tren, uçak, helikopter... üreten bir ülke haline geliriz... Yapamayız ki şeklinde düşünenler olursa onlara, daha 60'lı yıllarda kısa sürede otomobil yapabildiğimizi ve hatta 40'lı yıllarda uçak bile yapmış olduğumuzu hatırlatırız.
Bilgisayarları, cep telefonlarını başkalarından almak ya da burada montajlarını yapmak yerine, biz üretir; isteyene de satarız mesela...
Alternatif enerji kaynakları hususuna daha fazla kafa yorar; güneş, rüzgar ve başka kaynaklardan enerji elde edebilmek için yapılan çalışmaların hızını artırırız...
Eh sadece sanayi üretimi ile yaşanmaz tabii... Ülkemizin verimli topraklarını, gelişmiş tarım teknolojilerini de kullanarak, değerlendirir ve istihsal ettiklerimizle kendi ihtiyacımızı fazlasıyla karşılamanın yanında, ihtiyacı olan diğer ülkelere de ihraç ederiz.
Tarımdaki gelişmenin hayvancılığı da tetikleyeceğini, söylemeye bile gerek yok. Böylelikle Kurban Bayramlarında taa Güney Amerika'dan getirilen elin Anguslarıyla uğraşmak zorunda kalmaz ve bırakın canlı hayvan ya da et ithal etmeyi, bunları başka ülkelere satar hale bile geliriz.
Eğitim, sağlık, diğer sosyal meseleler... Bunlar da ne ki?.. Bir ve beraber olma hususundaki ufak-tefek meseleleri hallettik mi, kim tutar bizi?..
Var olan üniversitelere bir o kadarını daha ekler, zaten iş imkanları da olacağı için mezun ettiğimiz gençlere iş bulduktan başka, eğer yine de eleman açığı olursa, dışardan temin etme yoluna baş vurabiliriz... Beyin ve iş gücü göçü veren bir ülke değil, dünya çapında, özellikle de yetişmiş elemanların toplandığı bir ülke haline geliriz yani...
Hayal bu ya... Hayallerimizi biraz daha genişletir ve listeyi de uzatabildiğimiz kadar uzatır, çeşitlendiririz...
Bunların bir kısmı tabii ki oluyor.
Ama neden bundan daha fazlasının, daha doğrusu bütün bunların hepsinin olmadığı, olamadığı ciddi bir mesele.
'Tamam, olmuyor da; bir sor bakalım neden olmuyor?', tam da burada gündeme getirilmesi gereken bir soru.
Evet, olması gerekenler bunlar ise; neden olmuyor, olamıyor?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.