Kerbela faciası 4
Hz. Hüseyin (R.A.), şehid düştüğünde elli yedi yaşında idi.
Artık Kerbelâ, İslâm değil, cahilî-arap asabiyyeti kokuyordu artık. Resûlullah (S.A.V.) efendimizin torununu öldürmeye koşarken ayet-i kerime, Kur'an-ı Kerim duymak istemiyor, tanrılaştırdıkları kimselere kulluklarını ifa ediyorlardı, Yezid'in askerleri.
Yahudiden, hıristiyandan, mecusiden, aç domuzlardan esirgemedikleri Fırat sularını, Resûlullah (S.A.V.) efendimizin torununa yasaklıyorlardı Yezid'in askerleri, saltanat uşakları, ulu'l-emr cahilleri...
Hz. Hüseyin (R.A.)'i ve yanındaki yetmiş iki insanı çocuk, kadın ayırımı yapmadan susuz bırakan, Fırat nehri ile onların arasına giren ve su içmelerine izin vermeyen Abdullah ibn-i Hasın, Hz. Hüseyin (R.A.)'in bedduası ile bu dünyada da susuz ölmüştür. ALLAH Teâlâ ona öyle bir hastalık vermiş ki, içtiği suyu hemen kusarmış ve suyun başında susuzluktan ölmüş.
Yürekleri yandığı halde Müslümanların öldürülmesi için kafirlere yardım edenler aleme ibret olsun için bu dünyada da cezalarını çekebilirler.
İnsanlık namına her şeylerini yitirmiş olan bu vahşiler, dini kenara bırakıp nefislerinin emrine girdiklerinden, Kur'an-ı Kerim'in tabiriyle "bel hum edall = Bilakis onlar daha sapıktırlar" olmuşlar, yani hayvandan da aşağılık hale gelmişlerdi.. Küçücük çocukları kesiyor, adeta "kelle kapmaca" oynuyorlardı tağutların keyfi için. Bu kellelere karşılık, her biri bir makam, bir hediye umuyordu ulu'l-emr'lerinden. Fakat tarih göstermiştir ki, her birisi bir belaya duçar oldu bu paralı askerlerin...
Kerbela'da şehit edilenlerin toplam sayısı 72'dir. Ömer b. Sa'd bunların başlarını kopartarak Ubeydullah İbnu Ziyad'a gönderir. İbnu Ziyad Kufe'de halkı toplayıp başları getirtir. Halkın gözü önünde elindeki çubukla Hz. Hüseyin (R.A.)'in başına dürter, dudaklarının arasına geçirir ve kaldırmaz. Bu hakareti gören Zeyd b. Erkam (R.A.):
- Kaldır çubuğu! Kendisinden başka ilah olmayan Zat'a yemin olsun, ben Resûlullah (S.A.V.) efendimizin dudaklarını bu dudakların üzerinde onları öperken gördüm!" der ve kendini tutamayıp ağlar. Zalim b. Ziyad:
"Allah, gözlerini ağlamaktan çıkarsın. Allah'a yemin olsun, eğer bunak ihtiyarın teki olmasaydın kelleni uçururdum!" der. Zeyd b. Erkam orayı terkeder ve şöyle bağırıyordu etrafa: "Ey Arap toplumu, bugünden sonra sizler kölesiniz! Siz Fatıma'nın oğlunu öldürdünüz! Ve fahişenin20 oğlunu kendinize lider yaptınız. O seçkinlerinizi öldürüyor, adilerinizi de köleleştiriyor! Böylece alçaklığa razı oldunuz. Alçaklığa razı olan kahrolsun!.."
İbn-i Ziyad yapacağını yaptıktan sonra, Hz. Hüseyin (R.A.) ve onunla şehid olanların kafalarını Şam'a, Yezid'e gönderdi.
Burada ölmüş insan kellelerinin oradan oraya gönderilirken hangi dine uyulduğu konusu üzerinde durmuyoruz. Çünkü İslâm Şeriatına göre, ölü cesedinin tümünü, ya da bir parçasını bu şekilde teşhir etmek haramdır. İbn Ziyad bunun fetvasını nereden aldı bilmiyoruz. Ne var ki ortalıkta oyuncak haline getirilen bu insan kafaları, kazanılacak olan makamlar için birer rüşvetti Yezid'e...
Kerbelâ dramından sonra Yezid Devleti'nin askerleri, âdeta kelle kapma kampanyası başlattılar. Kim çok kelle götürürse, onun makamı o nisbette büyük olacak; ya da verilecek paraların meblağı ona göre artacaktı.
Bugün bile; belki kelle keserek değil ama Müslümanlara her türlü işkence ve cefayı çektirip makamlar elde eden; ALLAH'ın emirlerine değil, hizmet ettikleri dinsiz amirlerine itaat ve kulluk uğruna İslâm emirlerini çiğneyen ve de bunu yaparlarken Müslüman geçinen nice İbn Ziyad'lar vardır...
Hz. Hüseyin (R.A.)'in kesik başı ve esirler Dımaşk'a gönderildiğinde Yezîd görünüşte üzülmüş ve Hz. Hüseyin (R.A.)'i öldürtmesi sebebiyle Ubeydullah b. Ziyad'a lanet etmiştir. Ancak O'nun bu üzüntüsünde samimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü gerçekten üzülmüş olsaydı Ubeydullah, Şemir ve diğerlerini hiç değilse görevlerinden alması gerekirdi; ayrıca öldürme emrini verenin bizzat kendisi olduğu yolunda rivayetler de vardır.
Bu durum, ceylanı yemek için onu öldüren, sonra da ona acıyan avcının halini hatırlatıyor!
Bugün bile; dünyanın her tarafında milyonlarca insanı aç bırakan, sömüren, başkalarını öldüren Batı emperyalizmi, ardından da hümanizm edebiyatı yapmakta, sömürülmeye devam edilmesi için bir türlü uyanmayı bilmeyen Müslümanlara açlık ve fakirlik konserleri vererek, öldürdükleri, aç bıraktıkları, sömürdükleri insanlara güya acıyıp ağıtlar düzmektedirler.
İnsanlar şunu görmek istemiyorlar ki, Batı, emperyalistleri sömürdükleri Afrika'dan defolup çıksalar, dünyada aç kalmayacak. Tabii ki oluşturdukları küçük devletlerin başlarına koydukları kukla Devlet (!) Başkan (!)larını da beraberlerinde götürmek şartıyla!..
İşte Yezid'in Hz. Hüseyin (R.A.)ya ağlaması, ya da İbn Ziyad'ın şayet doğru ise sonradan yaptıklarına pişman olması böyle bir şeydi.
Bununla beraber Hz. Hüseyin (R.A.)nun katliamdan kurtulan oğlu, kızları, kız kardeşi ve Tâliboğulları'ndan diğer esirler Dımaşk'ta birkaç gün tutulduktan sonra Yezîd tarafından bir muhafız birliği refakatinde Medine'ye gönderilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.