İçki içermiş gibi yapan bakan...
Rahmetli Turgut Özal'ın Başbakan olduğu 80'li yıllarda, bakanlarından birisinin verdiği bir resepsiyon sonrası, o dönem gazetemiz yazarlarından birisinin; önce katıldığımız resepsiyonda içki olup olmadığı sorusuyla karşılaşmış, 'evet' cevabı verince de; 'bakanın davette içki içip içmediği' sualine muhatap olmuştuk.
Beraber gittiğimiz kişiyle, biraz düşündükten sonra, 'bakanın da içki içtiğini' söyledik. Yazarımız bu cevap üzerine: "Elinde içki bardağı gördüğünüz için mi böyle söylüyorsunuz, yoksa elindeki bardaktan içki içtiğini gördünüz mü?" diye sordu.
'Bakanı içki içerken görmemiş olsak da, elinde içki bardağı olduğuna göre herhalde onun da içki içmiş olabileceğini' söylediğimizde, gazetemiz yazarı şunu söyledi: "Ben onu fakülte yıllarından tanırım. O içki içmez, sadece içer gibi yapar. Muhtemelen o akşam da öyle yapmıştır..."
Haram oluşu bir yana, toplumun geneli tarafından ayıplanan bir hal olduğu için, içki içenlerin bile mümkün olduğu kadar başkaları tarafından görülmemeye çalıştıkları, içki şişelerini gözlerden saklamak için gayret ettikleri bir ülkede, özellikle yüksek kademelere yükselmiş insanların, içmedikleri halde içiyormuş gibi yapmasından bahsediyoruz.
Hele de bakanlık makamına kadar yükselmiş birisinin, içki içmediği halde içiyormuş gibi yapması, özellikle de bugün biraz garip gelebilir. Ama çoklarımızın hatırlayabileceği gibi, o dönem, vali ya da kaymakamların hanımlarla el sıkışıp sıkışmadığının bile araştırılıp kayıtlara geçirildiği zamanlardı...
Günümüzde, o dönemlerde bu türden konuları ısrarla takip edenlerin ve özellikle toplum tarafından hoş karşılanmayan türden işlerin bolca yapılması için gayret edenlerin, aslında ne için böyle davrandıklarını açıkça anlamamıza yarayacak türden; bol miktarda itiraf, bilgi ve belgelerle karşılaşıyoruz...
Yöneticilerle halk arasında zaten zayıf olan bağları iyice koparmak; kitleleri, yanlış olan şeylerin yapılıyor olmasının; medeniyetin, modernliğin, çağdaşlığın bir gereği olduğuna ikna etmeye çalışmak... gibisinden bir sürü yorum denemesinin yanında; hakim çevrelerin ve kaymak tabakanın, yapıp ettikleri garip şeylerin toplum gözünde meşru kabul edilmesini temin etmek için böyle davrandıkları şeklinde düşünceler de vardı...
Şimdi bu türden yorum ve kanaatlere, çağdaş, modern ve ilerici yaftaları ardında kendilerini saklayıp, insanımızı haram olan şeylere yönlendirmeye çalışanların, bir yandan da misyonerlik gayreti güttüklerine dair belgeler var ortalıkta...
'Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmak' yani Türkiye'de Hıristiyanlık propagandası yapmak, hakikaten Hıristiyanlığa inananlar tarafından yapılıyorsa, bir yönüyle anlaşılabilir bir şey.
Ancak sureta dine ve dinlere karşı imiş gibi duranların ve özellikle de İslam'la alakalı hemen her türlü tezahüre şiddetle karşı çıkıp, bolca laiklik şarkısı söyleyenlerin; ülkemizde yürütülen misyonerlik faaliyetleri ile doğrudan alakalı olmaları, hakikaten acaip bir durum...
Bu ülkenin kadınlarını kamusal alan ve benzeri bahanelerle tesettüre tabi giyimden uzaklaştırmak ve çağdaşlık adı altında insanları içki ve benzeri şeylere yönlendirmek için hemen her türlü şeyi yapar kişi, kurum ve kuruluşların; maske olarak kullandıkları güya ulvi ideallerinin birer bahane olduğu ve esas olarak başka birtakım şeyleri hedefledikleri, artık iyice anlaşılıyor.
Umulur ki, saf niyetlerle bu türden iddiaların arkasına takılan insanlarımız da bütün bunların farkına varır ve milletimizi temel değerlerinden uzaklaştırmak için çalışanlardan, bundan sonra olsun kendilerini korurlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.