Kalabalıklar içinde yalnızlığından korkma!
Hatırlamak bazen korkmaktır! Bellek insana oyun oynar çünkü. Ya da belleğin derinliklerinden çıkagelen tatsız sürprizler...
Hatta dipsiz kuyulardan sana el sallayan hortlaklar...
Ama her zaman böyle olmaz.
Bazen de öyle şeyler hatırlarsın ki, hiç beklemediğin anda için mutlulukla dolar, yaşama sevinciyle havalara uçtuğun bile olur.
Bellek, eski deyişiyle hafıza geçmişimizdir. Ve maziyle ne kadar barışık olabilirse, o kadar huzurlu olur insan.
Yıllar geçtikçe belki de en kötü duygu, önümde geçmişimden başka bir şey kalmadı diye düşünmektir.
Bu duygunun önünü kesmek isteyenler ise hayatta devamlı pedal çevirirler. Bisikletin üstünde başka türlü duramayacaklarını, düşeceklerini bilirler çünkü.
Pedal çevirecekler, iz bırakacaklar!
Hayatla böyle bir kavgaları vardır.
Önümde iki kitap, ikisi de böylesi kavgaların derin izlerini taşıyor.
Biri, kocaman üç ciltten oluşuyor. Kemal Onar’ın, damardan bir Galatasaraylının anıları:
Hatırladıklarımdan (*).
Öteki, Ayşegül Dinçkök’ün ilk kitabı:
Korkma (* *).
‘Hatırladıklarımdan’ adını taşıyan eser, neredeyse bütün ömrünü sarı kırmızı renklere adamış bir insanın kaleminden Galatasaray’ın tarihini anlatıyor.
Yıllar boyu nasıl bir kuyumcu titizliğiyle yazıldığına benim de zaman zaman tanık olduğum kitabın sayfaları arasında gezinirken kendimi de gördüm.
1950’li yılların başında sevgili ablam Berin, Kemal Onar’la evlenince, ben de Bebekli olmuştum, dokuz on yaşlarında. Bebek’teki Galatasaray Denizcilik Şubesi’nde yüzmeyi öğrenmiş, kürekte dümenciliğe başlamıştım.
Kulüp 1957’de Kuruçeşme’deki bugünkü yerine, o zamanki adıyla ‘kömür adası’na taşınmıştı. Ada’da kayıkçılık, dümencilik, yüzücülük derken, bir de ‘dört tek dümencisiz gençler’de Türkiye kürek şampiyonu olmuştum sarı kırmızı formayla...
Sarı kırmızılı renklere hizmet etmeyi hayatındaki en büyük gurur kaynağı olarak gören Kemal Enişte ilk kez 1934’te sporcu olarak adımını atmış Galatasaray’a...
Öylesine yıllar, öylesine anılar ki, sayfalar arasında dolaştıkça bir dipsiz kuyu gibi insanı içine çekiyor.
Önümde duran ikinci kitabın yazarı da bu sayfaların arasından çıkıyor:
Ayşegül Dinçkök.
Hüseyin’le birlikte benim iki sevgili yeğenimden biri, belki daha doğrusu kardeşim Ayşegül. Kitabın sayfaları arasında tabii o da var, Galatasaray Adası’nda yüzücü olarak Türkiye şampiyonluğuna, milli takıma kadar uzanan...
Kemal Enişte, iyi ki yazdın bu kitabı. Senin kadar olmasa bile, yine de damardan bir Galatasaraylı olarak sana teşekkür ediyorum.
Yıllar ne çabuk geçiyor.
Hayat böyle.
İlginç değil mi? Senin kitabınla Ayşegül’ünki aynı tarihlere rastladı. Baba-kız kitap yayımladınız aynı zamanda.
Hoş bir tesadüf.
Ayşegül’ün bir solukta biten, ama insanı derinlere götüren, bazen düşündüren, bazen içine dokunan ilk kitabını okurken hep yaptığım gibi notlar alıyorum, öykülerden:
‘Yaşanmışlıklar büyütür insanı.’
‘O kalabalıklar içindeki yalnızlığından korkma.’
‘Korkma, neden korktun ki hayatta?’
‘Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.’
Kim bilir ben de kaç kez tekrarladım bu sözü.
Ama hayat ‘formüller’e gelmiyor.
En iyisi bazen kendi iç dünyanda uzun yolculuklara çıkmak Ayşegül, içeriden dürbünlerle kendini seyrederken de düşünmek.
Tıpkı senin yaptığın gibi...
İyi pazarlar!
Ayşegül’ün öyküsünde dediği gibi, ‘Hayal kurmak için güzel bir gün.’