Onur Öymen’den ne bekliyoruz ki?
Onur öymen o dehşet verici sözleri söyledi mi? O çirkin ve kışkırtıcı benzetmeler ona mı ait? İşin içine ‘büyük’ gazete girince gerçeği bulmak imkansızlaşıyor her nedense. Şu sıralar bir öyle, bir böyle demekte hiçbir sakınca görmüyor.
Fakat ‘Onur Bey’den böyle sözler sadır olmaz’ mealindeki değerlendirmelere gelince. İşte orada biraz durmak gerekiyor.
Geçmişe dönüp birkaç not aktaralım.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışılıyor. 367 gerekir diye CHP Anayasa Mahkemesi kapısında soluğu alıyor.
Tam o günlerde biz de Yaşar Taşkın Koç’la birlikte El Cezire Televizyonu’na bir belgesel çekiyoruz. Konu, AK Parti iktidarının beş yılı. İlgili siyasetçiler, akademisyenler ve gazetecilerle röportajlar yapıyoruz.
Muhalefetin görüşlerini de yansıtalım diye Onur öymen’den randevu aldık. CHP Genel Merkezi’ndeki odasında çekim hazırlıklarına başladık.
İlgilenenler bilir. çekim öncesinde ses provası alırsınız. Her nedense çoğu insan ‘Bir, iki üç’ diye sayarak ses verir.
Onur öymen ses provasına şöyle bir tepki verdi: ‘367, 367, sesim geliyor mu?’
Bizim hayretle baktığımızı görünce de şöyle bir karşılık verdi:
‘Malum, 367 bizim uğurlu sayımız.’
çekime geçtik. öymen hükümetin dış politikasını eleştiriyor.
En temel eleştirilerinden birisini aktarayım:
‘Bu hükümet tüm dünyanın terörist kabul ettiği Hamas’la görüşerek, İsrail’le ilişkilerimizi bozdu.’
Buyrun Sayın öymen. Bu konuda da ‘Söylemedim ya da sözlerim yanlış anlaşıldı’ diye açıklama yapın. Filistin halkının meşru temsilcilerine ‘terörist’ deyip demediğinizi ifade edin.
Elimizde kayıtlar var. Aklınız karışırsa biz size yardımcı oluruz.
Bu işler Avrupa Birliği kulislerinde dolaşıp ‘Peşimizi bırakın, biz AB’ye girmek istemiyoruz’ demeye benzemez.
öyle değil mi Onur öymen?
Emekli diplomat olmak ve nazik bir üslup, size her istediğinizi söyleme hakkını veriyorsa mesele yok.
Demek ki neymiş.
Kışkırtıcıları Kamer Genç ya da Onur öymen diye ayırmak bir işe yaramıyormuş.
çünkü her ikisi de aynı işi yapıyor.
Ergenekoncular işi biliyormuş!
Size bazı tartışma başlıkları aktarmak istiyorum:
Türkçe ezanda ısrar edilseydi, bugün AK Parti iktidarda olamazdı.
Türkiye’de Arap İslamı ile Türk İslamı çatışıyor.
Cami, cumhuriyet şehirlerinin sembolü olamaz. Doğru olan Hitit amblemidir.
Köy Ensitüleri kapatılmasaydı, karşı devrimin beli kırılırdı.
Cami yapılacağına okul yapılsın.
Türkler sopa zoruyla müslüman olmuştur.....
Bunlar birbiri ardına gündeme getirilen başlıklar.
Tek parti dönemine bir ‘asr-ı saadet’ kıvamında hasret çekenlerin, bu tartışmaları yeniden alevlendirmesi gerçekten hayra alamet değil.
Hele bunların hukuk metinlerine temel oluşturması hiç değil.
Ergenekoncular işi biliyormuş doğrusu.
Şamanist olup aydınlanmışlar.
Osmanlı’da Peygamber Sevgisi
Okuyucudan tepki var.
Son derece yerinde ve samimi bir tepki bu.
‘Herşeye vakit buluyorsunuz. Ama Kutlu Doğum Haftası için tek bir satır yazmadınız’ diyor.
Ne deseler haklılar. Siyasetin ağırlığı gündemi öyle bir esir aldı ki, bu konuda birşeyler söylemek nasip olmadı. Neyse ki bu konuda söz söylemek haftalarla sınırlı değil.
Malumunuz, Kutlu Doğum Haftası, 1989 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen programlarla devam ediyor.
Kitapçılarda şöyle bir gezinirken bir kitap dikkatimi çekti.
‘Osmanlı’da Peygamber Sevgisi’.
Yazarları Ziya Demirel ve Avni Arslan. Akçağ Yayınları tarafından basılan kitabın kapağında çok hoş bir gül resmi var.
Kitap, Osmanlı padişahlarının Hz. Peygamber (sav)’e duydukları muhabbetin örneklerini aktarıyor bize.
Na’tları, şiirleri, her padişahın ayrı bir muhabbetle devam ettirdiği muhteşem merasimleri okuyunca, tarihimizde uzun ve keyifli bir yolculuk yapmış olacaksınız.
Aynı zamanda bu topraklarda halen tüm güzelliği ve canlılığı ile yaşayan peygamber sevgisinin kaynağını hissedeceksiniz.
İşte Kanuni Sultan Süleyman’ın yazdığı Na’t’tan bir bölüm:
‘Gitmesin nam-ı şerifin bu dilimden dem-be-dem
Dertli gönlüme devadır can bulur ondan safa
Umaram her adın başka şefaat eyleye
Ahmed-ü Mahmud Ebu-l Kasım Muhammed Mustafa’
Osmanlı’da Peygamber Sevgisi, her doğan çocuğun kulağına ezan okunan coğrafyamızın, yöneticisiyle ve halkıyla yaşadığı iklimin esintilerini taşıyor bize.
Emeği geçen herkesin eline sağlık.