Futbol bir seküler aygıt mıdır?
Hakan Şükür'ün kutlu doğum haftası nedeniyle yaptığı açıklama, kendilerini 'pagan kutsallık' korumasına alan 'futbol ikonları'ndan bir hayli tepki almışa benziyor. Kutlu Doğum Haftasına ve hele hele camileri terk edip gösteri merkezlerinde (geleneksel anlamda camide toplanarak yapılan anmaya) alternatif sazlı-sözlü kutlama tarzına karşı itirazlarım saklı tutarak; başarılı bir futbolcunun dini göndermelerde bulunmasına karşı takınılan tutum, adeta pagan çığlıklar yükseltilmesi Türkiye'de batıcılık ve modernlik denilen şeyden ne anlaşıldığına dair önemli göstergeler sunuyor.
Yapılan itirazlardan biri Fatih Altaylı'dan geliyor: “Hakan Şükür'ün bir derbiyi Kutlu Doğum Haftası olarak bazı kesimler tarafından kutlanan bir hafta ile bağdaştırması son derece manidardır. Galatasaray'ın imajını ve toplumdaki algılanış biçimini derinden etkileyen bu durum” karşısında soruşturma açılmasını istiyor. Adnan öztürk de “527 yıllık kültürümüze çağdaşlık, laiklik ve modernizmin her zaman simgelerinden olmuş kulübümüze bu tür demeçlerin yakışmadığını” bildirmiş. 527 yıllık çağdaşlık ve laiklikten dem vuran bir kafa karışıklığına ne demeli.
Eski TSYD başkanı bir spor yazarı ise Şükür'ün ne denli önemli bir futbolcu olduğunu belirttikten sonra; “Sürekli olarak dini vurgularla seslenmektedir kamuoyuna ..Laik kültüre ters düşen, spor felsefesine aykırı bir durum sözkonusudur Hakan'ın davranışlarında.”
Tüm bunları alt alta okuyunca modernliğin taşıyıcı aygıtı olarak spor özelde de futboldan ne anlaşılması gerektiği ya da bu çevreye egemen bakış açısını gözlemlememiz mümkün.
Türkiye'de çağdaşlık, sekülerizm ve modernlik her ne kadar çok biçimsel göstergeler üzerinden inşa edilmeye çalışılsa da bir takım modern ritüellerin de bu süreçte taşıyıcı aygıt olarak işlev yüklendiklerini söyleyebiliriz. Nasıl mimari ve şehir planlaması Türk modernleşmesinin tezahür ettiği en önemli alanlardan biri olarak toplum hayatına doğrudan müdahalede kendini göstermesi gibi farklı bir toplumsal yansıması da tören, kutlama, futbol gibi ritüellere dayandırılmıştır.
Burada “527 yıllık kültürümüze”, “çağdaşlık, laiklik ve modernizmin her zaman simgelerinden” olduğuna vurgu yapılan bir futbol kulübünün bir spor kulübü olmaktan çok bir misyoner üssü işlevi yüklenmek istendiği ya da öyle algılandığı çok açıktır. Bu çerçevede spor sadece spor olmaktan çıkıp Althusserci yaklaşımla “devletin (ya da egemenlerin) ideolojik aygıtı” haline geliyor.
Sporun özellikle de futbolun çok kaba biçimde ideolojik aygıt haline getirilmesi bir yana yazarın bahsettiği “spor felsefesi” çerçevesinde insan ve beden ilişkisinin batıda aldığı anlam üzerinde çözümleme yapmadan bu fetiş durumu da anlaşılamaz.
İnsanı biyolojik varlıktan ibaret sayan bir beden felsefesinin sonucu olarak insan aklını ve bedenini alabildiğine abartan bir medeniyetle karşı karşıyayız. İnsanın beden üzerinden tanımlayıp, bedeniyle sınırlandıran seküler düşüncenin bedeni adeta kutsallaştıran bir spor anlayışını da toplumsallaştıması kaçınılmazdı. Modern zamanlarda Antik Yunanın pagan kültürü ile modern paganlık kapitalist ilişkilere iliştirilerek yeniden hayat kazandırılmış oldu.
Futbolu bir kültür, bir 'dil' olarak toplumsal boyutundan çok birey-toplum-iktidar bağlamında düşünülmesi gereken bir icat olarak ele almak gerekir. Sınıfsal ya da siyasal iktidar araçlarının bir uzantısı olarak düz 'okuma'ya tâbi tuttuğumuzda sunacağı malzeme zenginliği hiçbir popüler etkinlikle kıyaslanamaz.
Modernitenin hem iktidar ve siyaset ilişkisi hem insanın ontolojik, epistemoljik bunalım alanlarına tekabül eden, kesişen bir yol kavşağında duran futbolun doğru 'okunması' modern insanın macerasını anlamamız için ilginç ipuçları verir. 'Tanrı'nın yerine yeni ikonlar icat eden, kutsalın 'dil'inden kaçarken profan bir din icat eden modernliğin en yaygın kitlesel iletişim aracı olarak da bakılabilir futbola.
Oysa çoğu kadim kültürlerde olduğu gibi bedeni ve ruhu arıtma aracı olarak bakılabilseydi spor farklı işlev görebilirdi. Bizdeki futbol paganizmi, seküler tıkanmışlığın, yavanlığın iyice dibe vurmuş haline işaret etmektedir. “Başörtülü f…..r” diyecek kadar düşkün birinin medyadan futbol çevrelerine kadar etkin yer işgal etmesi ve bunun da tek bir örnek olmaması nasıl bir seçkinler zümresi ile karşı karşıya olduğumuzu; bu zümrenin ruh halini çözümleme anlamında deşifre edici bir örnek olarak bakılabilir bu son olaya.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.