Türkiye farkı!
Zsa Zsa Gabor (Jâ Jâ Gâbor, doğumu 1917) Hanım’ın bir ayağını kesmişler.
Ben böyle kurnaz kadın görmedim. Bir ayağının çukurda olduğunu farkedince!!! Demek Azrâil’e de böyle fake atılıyormuş...
Neyse, konumuz o değil.
Evvelki gün bir Alman meslekdaş aradı. Şansölye Bayan Merkel’in Kıbrıs Rum Kesimi’nde yapdığı “tuhaf” açıklama Almanya’da pek bir yankı uyandırmadı. Biraz ondan bahsetdik. Kendisine Türk nokta-i nazarını anlatdım. Sonra ansızın “Türkiye’nin ikinci bir İran olması ihtimâli Almanya’daki muhtelif politik çevrelerde ciddî tedirginlik uyandırıyor.” deyince ona “O çevrelerin Türkiye’deki haber kaynakları da dürüstlük bakımından buradaki bâzı çevrelerde ciddî tedirginlik uyandırıyor.” karşılığını verdim ve şu örneği ekledim:
17 Aralık 2010 târihli “Zaman”da Türkiye’deki Câferîlerin (yâni Şiîlerin!) 10 Muharrem târihinde yıllardan beri sırtlarına zincirlerle vurup kendi kanlarını akıtarak yas tutmak yerine gidip Kızılay’a topluca kan bağışı yapdıkları haberi vardı. Biz Süleyman Hurrem’in yanağına mı dudağına mı ş’aapdı kavgasından pek üzerinde durmadık.
“İşte, dedim, Türkiye farkı! Berlin’deki bâzı uyku sersemleri daha bunun farkında değiller!”
Bilmem ki iyi demiş miyim?
İKİ İLGİNÇ KİTAB: Sizlere Fethullah Gülen ve fikriyâtına merak duyanlar için, önemli bulduğum iki metinden bahsetmek istiyorum: “Gülen Hareketi” (Prof. Helen Rose Ebaugh, DK) ve “Çizgimizi Hecelerken” (M. Fethullah Gülen, Prizma).
Prof. Ebaugh Houston Üniversitesi öğretim üyelerinden. Araştırmasının alt başlığı eserin muhteviyâtına dâir fikir de veriyor:
“İnanç Tabanlı Bir Sivil Toplumsal Hareketin Sosyolojik Analizi”
Prof. Ebaugh bu “Hareket”in, adı üstünde bir “tarîkat” değil bir “hareket” olduğunu anlatdıkdan sonra yapılan işlerin mâlî kaynakları hakkındaki birtakım şehir efsâneleri ve komplo teorilerine son veriyor. Hareket’in ve Türkiye’nin dışından bir bilim insanı olarak ben şahsen metni inandırıcı buldum. Bu arada “eleştirel bakış”ın zaman zaman epeyi geri plana itildiği yolundaki değerlendirmeye kısmen katılsam da.
“Çizgimizi Hecelerken” ise Hareket’in sempatizanları tarafından “Hoca Efendi” diye anılan Sayın Gülen’in kendisine yöneltilen çok sayıdaki soruya verdiği cevablardan oluşan uzun bir mülâkat. Kasden “mür’id” değil “sempatizan” ifâdesini kullandım, çünki bir “tarîkat” olmadıklarını bâhusus vurguluyorlar. Aralarındaki bir tür “gönüldeşlik”. Bu bakımdan Fethullah Gülen’i de anladığım kadarıyla bir “Şeyh” olarak değil bir “Mürşîd” olarak kabûl ediyorlar. Zâten kendisi Hareket’in kendi adıyla “personifiye” edilmesinden bile pek hoşnud değilmiş. “Gülenliler” beşeriyetin öyle şimdiye kadar iddia edildiği üzere “cemaatler”den “cemiyetler”e doğru değil, tam aksine “cemiyetler”den “cemaatler”e doğru gitdiği kanaatindeler.
Paul Valéry’nin (1871-1945) tâ 1930’larda söylediği bir söz var:
“Le vingt-et-unième Siècle sera religiuex ou il ne sera pas!” (21.Yy. ya dînî olacak ya da (hiç) olmayacak!) Bu kitabları okurken onu düşündüm.