TSK nerede duruyor?
Ortam gergin. O yüzden aklımızdan bir an bile çıkmayan soruları sormakta zorlanıyoruz. Kapatma davasının açıldığı günden bu yana konuyla ilgilenen herkesin bir şekilde anlamaya çalıştığı soru şu:
Asker bu işin neresinde?
28 Şubat ve sonrasında ortaya çıkan örneklere bakınca, bu soruyu sormak, gereksiz bir kuşku olmanın ötesinde anlamlar taşıyor.
Refah Partisi’ni iktidardan indiren ve kapatan, ardından Fazilet’i aynı akıbete uğratan sürecin mimarisinde TSK en önde yeralıyordu. Ertuğrul özkök ve arkadaşlarının verdiği ‘piyade’ desteğini de anmadan geçmek haksızlık olur.
Meşhur brifingleri hatırlarsak, işin hiyerarşik tarafı da kafamızda tekrar şekillenmiş olur. Yargının ve medyanın koşa koşa gittiği brifingler, kimin kimi yönlendirdiği konusunda tabloyu gayet açık ortaya koyuyordu.
Gelelim bugüne.
AK Parti’nin kapatma davasıyla karşı karşıya kaldığı sürecin mimarisinde TSK’nın rolü var mı yok mu? Varsa ne düzeyde?
23 Nisan’la birlikte ortaya çıkan manzara bize bu konuda fikir verebilir mi? Birinci Meclis dışındaki toplantıları boykot etmeleri ne anlama geliyor?
Tüm bunlar bize önemli ipuçları sağlar. Ama bütünü görmemize ne kadar katkısı olur, bunu tartışmak gerekiyor.
Söylenebilecek ilk tespit, manzaranın 28 Şubat’tan farklı olduğudur.
Anlamamız gereken, bunun taktik bir tercih mi, yoksa faklı bir duruş olup olmadığıdır.
Yani TSK’nın durduğu yer, geçmişte yaşananları doğru değerlendirip ‘Siyasete müdahil oldukça işler daha da karışıyor’ noktası mıdır? Bu anlamda bir ‘geri çekilme’ midir?
Yoksa, ‘Bu işleri yönlendirmenin başka yolları da var. En doğrusu olup bitenin dışında görünüp, yıpranmadan ve dolaylı yollarla süreci yönetmektir’ anlayışı mıdır?
Bu soruların cevabı gerçekten önemli.
Keşke, ‘Hayır, 28 Şubat, 27 Nisan, 8 Haziran ve sonrasında ortaya çıkanlardan herkes yeterince ders çıkardı. Bu saatten sonra olabildiğince bu işlerin dışında kalmaya gayret ederler’ deyip işin içinden çıkabilseydik.
Ama bu o kadar kolay değil.
Mesela yukarıda 8 Haziran dedim. O günü hatırlayan var mı? Oysa 27 Nisan’dan kısa bir süre sonra Genelkurmay’ın internet sitesine düşen bu metin son derece ilginç bir çağrıda bulunuyordu:
‘TSK’nın beklentisi; terör olaylarına karşı yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.’
Dönemin iktidarını, yani AK Parti’yi ‘teröre karşı aciz gösterme’ hedefindeki bu metin, öyle garip bir hava oluşturdu ki, Genelkurmay hemen açıklama yapıp geri adım atmak zorunda kaldı.
Tüm bunlardan geldiğimiz nokta şurası. Yaşadıklamız, daha bir yıl önce internet üzerinden verilen ‘muhtıra’lar, şimdi de 23 Nisan tablosu, ne yazık ki bize aradığımız umut ışığını vermiyor.
27 Nisan’ın sene-i devriyesine birkaç gün kala şimdilik bu kadar.
CHP üzerinden RP’yi hatırlamak
CHP’ye kapatma davası açılabilir mi? Ya da en azından mali denetim sonrasında ceza alabilir mi?
Mevcut tabloda bunlarla ilgili umutlu olmak zor. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklaması, işin hukuki yönüne işaret etse de yüzündeki telaş anlamlıydı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın haberin ardından harekete geçmesi herşeyi yeterince ifade ediyor aslında.
Statüko kendi çocuklarını cezalandırma konusunda elbette isteksiz olacak. Şaşırtıcı değil.
Asıl tuhaf olan, bizim Refah Partisi’nin ve Erbakan’ın yaşadıklarını, ancak CHP üzerinden hatırlıyor olmamız.
‘İ.Mansız attı’ manşetini hatırladınız mı?
Büyük gazetenin Dünya Kupası’nda İlhan Mansız’ın golünü ‘İ.Mansız attı’ sürmanşetiyle verdiği günden bu yana bir şey değişmemiş.
O günlerde de Hakan Şükür’ün varlığı, hayatı ve duruşu birilerini nedense böyle tuhaf kelime oyunlarına itiyordu. Hatta hızını alamayıp ‘İmanlı atamadı, imansız attı’ diyecek kadar küçülenler oldu.
Bugün de aynı manzara devam ediyor.
Hakan Şükür, hayata nasıl bakıyorsa öyle ifade ediyor kendisini. Bir acayip çatışma havasına girmiş olan herkesi, ‘Durun bizim sahip olduğumuz değerler bu çatışmaya izin vermez’ diye uyarıyor.
Hiç kuşkunuz olmasın. Bu maç bir yeni yıl arefesinde oynansaydı ve ‘Yeni yıla barış dostluk ve kardeşlik içinde girelim’ denseydi sorun olmayacaktı.
Can sıkıcı olan şu. ‘İ.Mansız attı’ manşetinin mucitleri çoktan pusuya yattı. Galatasaray kaybederse ya da mesela Hakan Şükür maçta bir hata yaparsa, neler söyleyeceklerini şimdiden tahmin ediyorum.
Şimdiden söylemeye dilim varmıyor ama; görün bakın öfkelerini nasıl yansıtacaklar.