Erdoğan’la hayat tarzına müdahale!
Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını yıllar boyu eleştirdim.
Üniversite çağında kılık kıyafete karışılmasını insan haklarının bir ihlali olarak gördüm.
Ayrıca başörtüsü yasağını, türban yasağını her seferinde ayıpladım.
Bu çağda böyle bir yasağın savunulması da, uygulanması da tek kelimeyle ayıptı çünkü...
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da sessiz kalışıyla, üniversitelerde bu yasağın son dönemde fiilen delinmesini de olumlu bir gelişme diye karşıladım.
Ve her seferinde bir dilekte bulundum:
Başörtüsü yasağının bir anayasal düzenlemeyle sağlam kazığa bağlanması...
Böyle bir dilekte bulundum, zira bu ayıbı sürdürmek için fırsat kollayanlar vardı bürokraside.
Özellikle de yargıda...
Nitekim geçen gün Danıştay’dan bir karar çıktı. ALES sınavıyla ilgili bu karar, başörtüsü yasağının ya da başörtülü genç kızlara eziyetin devam ettirilmesine yeşil ışık yakan bir karar...
Yazık.
Vicdanları yaralayan bir karar.
Ve de nereden bakılırsa bakılsın yanlış bir karar.
Bu arada yargının ‘siyasallaşması’na örnek olarak gösterilebilecek bir karar...
Başbakan Erdoğan, geçen günkü TÜSİAD konuşmasında bu kararı haklı olarak eleştirdi.
Sözü aynı zamanda ‘hayat tarzlarına müdahale’ye getirerek şöyle dedi:
“Yıllar yılı bizim kıllık kıyafetimize müdahale edildi. Yaşam tarzımıza müdahale edildi. Fikirlerimiz aşağılandı, mahkûm edildi, hapsedildi.
Biz, bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunduğumuz için milletimizin çoğunluğu tarafından iktidara getirildik.
Kimsenin kılık kıyafetine karışılmasın dedik. Kimsenin yeme içmesine müdahale edilmesin dedik. Konuşanlar susturulmasın, düşünceler mahkûm edilmesin dedik.
Şimdi eğer yaşam tarzlarına müdahale edersek, kendimizi, kimliğimizi, muhafazakâr demokrat ilkelerimizi inkâr etmiş oluruz.
Biz, damdan düşerek geldik. Damdan düşmenin ne olduğunu biliriz. İşte onun için de hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edilmesine müsaade etmeyiz.”
Muhafazakâr demokrat ilkeler...
Erdoğan’ın bu sözlerinin altını özellikle çiziyorum.
2007 genel seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan yeni anayasa vaadini bir yana bırakmış, sadece başörtüsü yasağının kaldırılması için düğmeye basmıştı.
Olmadı, yürümedi.
Az daha partisi de kapatılıyordu.
Şimdi yukarıdaki sözleriyle yalnız başörtüsü yasağını değil, tüm ‘hayat tarzları’ konusunda sesini yükseltiyor.
Üstelik öylesine yükseltiyor ki, demokrasinin bir hayat tarzı olarak benimsenmesine de kapıyı açıyor.
Dileriz lafta kalmasın.
Dileriz, Ahmet Altan davasında olduğu gibi bir daha pusula şaşırılmaz.