Osmanlı Milletler Topluluğu!..
AB ve ABD, isimlerinden anlaşıldığı gibi bir birleşik devletler topluluğudur. Rusya, SSCB dönemindeki konumunu yeniden kazanabilmek için Bağımsız Devletler Topluluğu adıyla yeni bir birleşik devlet projesini gerçekleşmek için çırpınmaktadır. İngiltere’nin eski sömürgelerini İngiliz Milletler Topluluğu, Fransa’nın aynı şekilde eski kolonilerini Frankofon adıyla yeni bir birlikteliğe hazırlamaları dikkat çekicidir.
Türkiye’ye gelince, bütün bunlar görmezden gelinerek enerjimizin içe hapsedilmesi istenmiş, çıkarılan sun’î problemler birbirimizle uğraşmaktan çevremizle ilgilenmeye imkân vermemiş, dindaşlarımız ve soydaşlarımızla yakınlaşmamız engellenerek, birisi “Ümmetçilik” diğeri “Turancılık” adıyla idamlık birer suç hâline getirilmiştir.
Son zamanlarda Türkiye’nin komşularımız başta olmak üzere bütün dünyâ ile barışık bir politika izlemesinden rahatsız olan ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olmasını istemeyenler, ayrılıkçı her tür hareketi teşvîk edip desteklemiş, iş nerede ise “her soyada bir bayrak, her soyada bir devlet kurdurma” noktasına kadar götürülmüştür.
İsrail merkezli, AB ve ABD destekli “eksen kayması” tartışmaları, ardından Osmanlı Milletler Topluluğu fikrinin dünyâ gündemine taşınması, hem içerde hem de dışarıda Türkiye adına oluşan güveni sarsma, dostlarımızı ürkütme ve Türkiye’yi uluslararası bir yalnızlığa ve yardımsızlığa mahkûm etme çabalarından başka bir şey değildir.
Osmanlı Devleti, dünyanın yarısına asırlarca hükmetmiş; hâkimiyeti altındaki ülke ve milletleri asla sömürmemiştir. Osmanlı Devleti, 624 yıl yaşamış ve XVII. asır sonlarında yüzölçümü 24 milyon km2’ye kadar ulaşmıştır. Osmanlı hâkimiyetinde olan topraklarda bugün 45 ülke, nüfûzu altındaki coğrafyada ise 76 ülke ve devlet bulunmakta; bunların yüzölçümlerinin dünya geneline oranı yüzde 37,8’e; buralarda yaşayan nüfûsun dünya nüfûsuna oranı ise yüzde 40,1’e varmaktadır.
Bernard Lewis: “Osmanlı döneminin; hâkimiyeti altındaki her dinden ve her milletten insanlar için, tartışmasız bir mutluluk devri ve bu insanların büyük bir hoşgörüyle bir arada yaşadıkları bir huzûr medeniyetini ifâde ettiğini” söyler. BM Genel Sekreteri Danışmanı Prof.Dr. Salame ise; “Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesinden sonra Ortadoğu’da barış hemen hemen hiç gerçekleşmedi” diyerek bir gerçeğe işâret etmiştir. ABD Dışişleri Bakanlarından Kissinger’ın; şaka yollu da olsa işi; “Ortadoğu’da barışı sağlamanın, bölgenin tümünü Türklere geri vermek”ten geçtiğini söyleyecek kadar ileri götürmesi anlamlıdır. Bu beyanlar içinde en önemlisi, eski bir Osmanlı ülkesi olan Cezayir’in Cumhurbaşkanı Buteflika’nın: “Osmanlı Devleti’nin bıraktığı boşluk hâlâ doldurulamadı. Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı düzenine her zamankinden daha çok bugün ihtiyacımız var. İngiltere, eski sömürgeleriyle Commonwealth’ı kurdu; düzenini devam ettiriyor. Osmanlı bizi sömürmedi; niye biz Osmanlı düzenini devam ettirmeyelim?” demesi ve Ortadoğu’da çözümün Türkiye’de olduğunu söylemesi anlamlıdır.
2002 sonunda Erdoğan liderliğindeki Türk dış politikası yepyeni ufuklara açılmış ve son sekiz yıllık Türk diplomasisi, bölgesel ülke seviyesini geçerek “büyük devlet” statüsü kazanmıştır. Aziz milletimizin beklentisi, Başbakan Erdoğan’ın cesâreti ve çalışkanlığı, Cumhurbaşkanı Gül’ün dirâyeti ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun vizyonu bir araya gelince, Türkiye, sıradan bir Ortadoğu ve Balkan ülkesi olmaktan çıkmış ve hızla bir “küresel aktör” olma yoluna girmiştir.
“Osmanlı Milletler Topluluğu”, Osmanlı Devleti’nin târih sahnesine yeniden çıkarılması değildir. Bu, egemenlik ve legal eşitliğe dayalı “ortak bir refah ve barış hareketi” şeklinde anlaşılmalıdır. Yüzyıllar boyunca beraberce yaşamış, müşterek târih, din ve kültür kökleriyle birbirlerine bağlı ülkelerin, bir topluluk oluşturarak siyâsî ve ekonomik bir dayanışma sağlamaları kadar tabiî bir organizasyon düşünülemez. Osmanlı coğrafyasının bugünkü sınırları “böl ve yönet” politikasına göre oluşturulmuş sun’î sınırlardır. Vizenin kaldırılmasından sonra Cilvegözü Sınır Kapısı’nda kuyruk olan TIR’lar, bu yapaylığın somut göstergesidir.
İngiltere’nin eski sömürgelerini birleştiren “The Commonwealth” örgütü, üye devletlerin egemenlik ve legal eşitliği prensibine dayanan uluslararası bir örgüt niteliğinde olduğundan, Birleşmiş Milletler, Arap Birliği, Amerikan Devletler Teşkilatı, NATO gibi mobilizasyonu ve icrâat kapasitesi yoktur. İMT, demokrasi, insan hakları, iyi yönetim, hukûkun üstünlüğü, eşitlik, serbest ticâret, çok taraflılık ve dünyâ barışının teşvîk edilmesi gibi ortak değerlerin benimsenmesi üzerine kurulmuştur. İngiltere gibi coğrâfî ve demografik olarak nispeten küçük bir devlete uluslararası bir aktör statüsü kazandıran çok önemli bir prestij kaynağıdır. Ayrıca İngilizce’nin yaygınlığını sağlayan bir platform işlevini de sürdürmektedir.
Dış politikamız, komşularla mutlak eşitlik, egemenlik ve ulus devletler temeline dayalı uluslararası hukûk esasına göre gerçekleşmektedir. Osmanlı Devleti’nden doğmuş ülkelerin her biri bugün bağımsız ve birbiriyle eşitlik temeline dayalı ilişkileri olan ülkelerdir. Geçmişte de sömürge bağlantısı yaşamamışlardır. Buna rağmen geçmişte ve bugün hâlâ sömürge geçmişi olan hatta coğrâfî bağlantısı bulunmayan ülkelerin birlik ve birleşik devlet oluşturmaları sorgulanmazken, bizim komşularımızla eşit egemenlik ilkesine dayalı ilişkilerimizi sorgulamak, gizli gündem konusunu ortaya atarak şüphe yaratmak, eksen kayması ve Osmanlı Milletler Topluluğu tartışmalarını olumsuz şekilde gündeme getirmek büyük haksızlıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.