İhtilâf ahlâkı üzerine!...
İhtilâf; dinî, ictimâî ve siyâsî alanda insanlar arasında görülen görüş, yöntem, söylem ve eylem farklılığını ifâde eder. İslâm Hukûku açısından, ihtilâf; hedef ve gâyeleri bir, yol ve usûlleri ayrı olan farklılık, hilâf ise; hem yol ve usûlleri, hem de hedef ve gâyeleri ayrı olan farklılık anlamına gelir. Bu yönüyle ihtilâf, aynı ilke ve gâyeleri paylaşan insanların, sâdece izledikleri yol itibarıyla birbirlerinden ayrıldığını göstermesi bakımından “rahmet” olarak kabûl edilmiş, hilâf ise, gâye farklılığı dikkate alınarak bid’at diye nitelendirilmiştir. Her alanda birliğe ve birlikle gelen berekete önem veren İslâm Dîni, yalnızca hukûk alanındaki farklılığı dikkate almış ve bunları “Rahmet” olarak nitelemiştir. İslâm âlimlerince ihtilâfların “asıllar” veya “detaylar”’la ilgili olmak üzere ikiye ayrıldığını görmekteyiz.
Usûlî ihtilâflar: Dînin ana kaynakları ve bunlardan çıkarılan hükümlerde ortaya çıkan fikrî ayrılıklar demektir.
Furûî ihtilaflar: Dînin ana kaynakları ve bunlardan elde edilen hükümlerde fikir berâberliği olduğu halde, eğitim, kültür, iklim ve muhâkeme farklılıkları nedeniyle ayrıntılarda ortaya çıkan görüş ayrılıklarını ifâde eder. Bu konudaki ihtilâflara, gâye ve hedefleri bir olduğu halde, izlediği yöntem sonucu farklı kanaate sâhip olan mezheplerin görüş ayrılıklarını örnek verebiliriz. Bu tür ihtilâflar, insan tabîatının gereklerinden olması ve ümmete sağladığı günlük hayattaki kolaylık açısından “rahmet” diye değerlendirilmiştir.
Fetihler sonrasında, dış dünyâ ile başlayan siyâsî, sosyal ve kültürel ilişkilerle birlikte, gerek siyâsî ve gerekse fikrî zeminde islâm dünyâsında ciddî tartışmalar meydana gelmiştir. Fakat İslâm Toplumu, aynı kökten beslenen ağaç dalları gibi, dînin esaslarında ittifakı, detaylarında ise ihtilâfı benimsemiş fakat ictihâdî mes’elelerde bile ittifak, ihtilâftan daha hayırlı telâkkî edilmiştir.
İhtilâf, konu ile ilgili kesin delîl bulunmayan mes’elelerde müçtehitlerin ortaya koyduğu farklı görüşlerdir. İslam şerîatı, müşriklere muhâlefeti emretmiş, onlara benzemeyi yasaklamıştır.
İhtilâfın rahmet olabilmesi için onun fıkıh ilmini ve hüküm çıkarmayı bilen basîret ehli İslâm hukûkçularınca yapılmış olması şarttır. Ayrıca farklı yorumun kat’î delîl bulunmayan fer’î mes’elelerde olması gerekir. Çünkü nassın bulunduğu yerde ictihât geçerli değildir. İhtilâfın şartlarından biri de ümmeti tefrikaya götürmemesi ve zihin karışıklığına sevk etmemesi, doğruya ve hakîkata ulaşmayı hedeflemesi de ihtilâfın şartlarındandır.
Böyle bir ihtilâf, hem müctehitler, hem de ümmet için rahmettir. İhtilâfın müçtehitlere rahmet olması, fetvâlarında isâbet ettikleri kadar sevap almaları dolayısıyladır. Ümmet için rahmet olması da dînin yaşanmasında Müslümanlara getirdiği kolaylık sebebiyledir.
Usûl-i dindeki ihtilâf ile fürû-ı dindeki ihtilâf arasında büyük fark vardır. Fıkhî ihtilâflar, itikâdî ihtilâflar gibi bid’at ve delâlete götürmez. İslâm akâidinde delilsiz ihtilâf haram, bid’at ve dalâlet sayılırken, fıkhî meselelerde içtihadların farklılığı rahmet kabûl edilmiş ve böylece zaman ve mekâna göre Muhammed ümmetine geniş imkânlar ve günlük hayatta kolaylıklar sağlanmıştır. “Mevrid-i nass’da içtihâda mesağ yoktur” hükmünce, Kitab ve Sünnet’te hükmü apaçık olan hiçbir mesele içtihâd konusu yapılamaz. İhtilâfın cevâzıyla berâber içtihâdın Kur’ân ve Sünnet’in rûhuna uygun olması gerekir.
Mevlânâ Mesnevîsi’nde;
“Etme bâkir lâfzı, ey denî!
Bâri birazcık te’vîl et kendini.
Bıkmadın Kur’ân’ı te’vîl’den yine,
Döndü ma’nâlar dilinde tamâmen aksine” derken, indî ve sübjektif değerlendirmelerle kendi kafa karışıklıklarını topluma fetvâ diye taşımaya çalışanlara işâret etmekte ve: “Sen Kur’ân-ı Kerîm’in bâkir âyetlerini kendi isteklerine göre te’vîl ediyorsun. Sen Kur’ân-ı Kerîm’i değil kendini te’vîl et. Kendi gidişini değiştir. Sen hevâ ve hevesine göre Kur’ân ve hadisleri kendine göre te’vîl ediyorsun. Bu yüzden onlardaki yüksek ma’nâ, senin ağzında ve anlayışında bozuluyor ve alçalıyor. Kur’ân ve Hadîsi kendine uydurmak yerine, sen Kur’ân ve sünnete uy. Onları duymaya ve anlamaya çalış. Saptırmaya çalışma” demektedir.
İslâm’da ihtilâf ahkâmının iyi anlaşılması, Müslümana, yaşadığı toplumda farklı düşünen kimselerle ilişkisinde fikrî ve fıkhî donanım sağlayacağı gibi bu delilleri teâtî etme imkânı da verir. İslâm fakîhleri, ilim ehlinin ihtilâf ahlâkını ve muhâlefet ahkâmını bilmeleri, muhâlif ile ilgili hükümleri ve karşı fikre muhâlefet konusunda geniş bir birikime sâhip olunması gerektiğini söylemişlerdir.
Fıkhî ihtilâflar, İslam teşrî kaynağının, birden fazla görüş ve mânâya ihtimâli içeren çok sayıdaki delillerden kaynaklanmaktadır. İhtilâflı mes’elelerde Hz. Peygamber çoğu kez kesin bir hüküm ortaya koymamıştır. Aksi halde insanların belirtilen o hükme uymaları ve kesinlikle ihtilâftan kaçınmaları gerekirdi. Pek çok şer’î delîlin lafzî, sübûtî ve fikrî yoruma açık olması Müslümanlara geniş bir hareket alanı sağlaması açısından önemlidir.
İslâm, toplumda pek çok görüşün bir arada bulunmasına, fikir ve görüş ayrılığına izin vermekte, tek bir görüşün topluma dayatılmasını reddetmektedir. İslâm bizimle aynı görüşte değil diye diğer Müslümanları ayıplamamızı, onları fısk ve nifakla suçlamamızı kesinlikle yasaklamaktadır. Bu tür görüş farklılıklarını bir ayrılık vesîlesi değil, ümmetin zenginlik ve birlik kaynağı olarak görülüp değerlendirilmesi gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.