Ortadoğu’dan Türkiye...
Kendine inanan, küresel bir güç olma yolunda emîn adımlarla ilerleyen Türkiye’nin, bölgesel ve küresel anlaşmazlıklarda inisiyatif alması, barış ve huzûrun sağlanmasına yönelik çalışmaları, bölge insanları tarafından takdîrle karşılanmaktadır. Türkiye’nin Filistin-İsrail-Sûriye üçgeninde devam eden çatışmalara, Afganistan ve Pakistan’da yaşanan sorunlara, İran nükleer krizine ve Balkanlardaki anlaşmazlıkların giderilmesine yönelik girişimleri çevresine güven vermektedir.
Türkiye’nin yakın zamana kadar Ortadoğu’yu ihmâl ettiği, “Ne şiş yansın ne kebap” türünden bölgede taraf olmamayı tercîh ettiği bilinmektedir. Türkiye, Ortadoğu’yu dikkate alan ve bölge ülkelerinin desteğini önemseyen bir konumda değildi. Tâ ki, Kıbrıs sorunu ile karşı karşıya kalana, bölgede uluslararası desteğe ihtiyaç duyana kadar.
Türkiye’nin bölgeye ilgisi, İran-Irak Savaşı’nın yarattığı fırsat ve risklerle birlikte arttı. Ama asıl 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgâli, Türkiye’nin bölgeye bakışını değiştirdi. Mart 1991’de patlak veren insânî kriz, Türkiye’ye akan göç dalgası ve mülteciler, ardından Madrid Barış Konferansı ile başlayan ve Oslo’da filizlenen Filistin sorununa çözüm bulunabileceğine olan inanış, Türkiye’nin bölgeye bakışını değiştirdi.
AK Parti’nin iktidara gelişi ile bu değişim daha da hızlandı. Türkiye’nin gücünün geçmişinde olduğu ve târihinde saklandığını savunan görüş, bölge ile olan ilişkilerin daha da gelişmesine sebep oldu. İlişkiler yoğunlaştı, derinleşti ve giderek samîmîleşti.
İçeride îmârın, dışarıda itibârın mîmârı olan bir Başbakan ve AK Parti ile Türk dış politikası, Arap dünyasını farklı bir perspektiften görmeye başladı. 29 Ocak 2009’da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres ile Başbakan Erdoğan arasında Filistin’de yaşanan vahşete ilişkin sert tartışma, Türkiye lehine oluşan olumlu imajı daha da güçlendirdi.
Üstelik Türkiye, alışılmadık bir şekilde sorunların parçası olmaktan çıkıp çözümlerin tarafı olmaya başladı. İsrail-Sûriye arabuluculuğu başta olmak üzere, pek çok sorun karşısında sorumluluk alan Türkiye, barışı sağlamanın yollarını aramaya başladı. 2008 Lübnan krizi ve İsrail’in Gazze müdâhalesinin sonuçlanmasında etkin rol oynadı.
Yedi bölge ülkesinde yapılan anketler, insanların ortalama %77’sinin Türkiye’nin sadece Filistin sorunu ile değil bölgesel diğer problemlerde de aktif rol alması gerektiğini düşündüğünü göstermektedir.
AB’nin yapılan anketlerde her ülkede Birleşmiş Milletler’in önünde yer alması, BM açısından düşünülmesi gereken önemli bir konu. NATO istisnasız 7 ülkede; hakkında en olumsuz düşünülen organizasyon olarak görülüyor. Türkiye %75 ile bölge genelinde hakkında en olumlu düşünülen ülkeler sıralamasında Suûdî Arabistan’dan sonra ikinci sırayı alıyor.
“Türkiye Arap dünyâsında daha büyük bir rol oynamalıdır” yargısına en az destek veren ülke olan Irak’ta bile, Türkiye’ye güvenenlerin oranı % 73’dür. 7 ülke ortalamasına bakılınca destek ise %77’yi bulmaktadır. Bu sonuçlar Türkiye’nin, anketin yapıldığı ülkelerde bir tehdit, risk ya da rakip olarak görülmediğini gösteriyor ve bölge siyâsetinde aktif rol almasını destekliyor. Türkiye’nin son yıllarda önem verdiği Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri güçlendirme, mevcut sorunları giderme “Komşu ülkelerle sorunlarını sıfırlama” çabalarının bölge tarafından takîp edildiği ve olumlu karşılandığı anlaşılmaktadır.
“Türkiye’nin Arap dünyası için bir model olabileceği” yargısının 7 ülke toplamında % 61’lik bir destekle benimsendiğini görüyoruz. Aynı zamanda Türkiye’nin seküler yapısıyla Arap dünyâsı tarafından iyi bir model olarak görülmediği düşüncesinin doğru olmadığı anlaşılıyor.
Yukarıda sunulan veriler, Türkiye’nin bölgede ilgi uyandıran bir ülke olduğunu ve izlediği aktif diplomasinin bölgedeki yedi ülke genelinde olumlu karşılandığını ortaya koymaktadır. Türkiye, anket yapılan ülke halkları tarafından kabûl gören, girişimleri olumlu karşılanan bir aktör olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’de ve AB çevrelerinde dile getirilen Osmanlı’dan gelen târihî geçmişi ile Türkiye’nin bölgede kabul görmediği ve göremeyeceği yönündeki tartışmaların yanlışlığı ortaya çıkıyor. Türkiye, bölgede bir tehdît olarak algılanmamakta, aksine bölgedeki sorunların çözümünde rol alması istenmektedir.
AB’nin Ortadoğu’daki etkisinin Türkiye’yi yanına alması ile daha da artacağı anlaşılmaktadır. Ortadoğu insanının Türkiye ve AB’yi yakından izledikleri göz önüne alındığında, Müslüman bir ülkeyi reddetmiş AB’nin bölgede kabûl göremeyeceği anlaşılmakta ve Türkiye AB için değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak gözükmektedir.
Türkiye’nin Ortadoğu politikası ile AB üyelik sürecinin birbirini beslediği ve desteklediği görülmektedir. Türkiye, Ortadoğu’da etkili olduğu sürece AB’ye üyelik şansı daha fazla olacak ve uluslararası ilişkilerde ağırlığı ve aranılırlığı daha da artacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.