Wiki-leke ya da Diplomatik Dedikodu!..
Amerika’daki fikir özgürlüğünün genişliği kadar, kutuplaşmaların da etkisiyle gizli saklı pek çok istihbârî bilgi ve belge ortalıkta dolaşıyor veya dolaştırılıyor. Bu dağınıklıkta; her siyâsî veya etnik grup için Amerika çıkarlarının tanımının değiştiğini de dikkate almak gerekir. Rum, Ermeni, Yahûdî ve diğer gruplar kendi çıkarlarını ABD’nin çıkarlarından çok rahat üstün görebiliyorlar. Belki de “süper güç” ve işbirlikçileri, “Wikileaks” adını verdikleri post modern bir teknikle dünyâyı, yeni baştan düzenlemeye, yöneticileri de “aba altından sopa göstererek” terbiye etmeye çalışıyor.
Wikileaks de bizimle ilgili şimdiye kadar yayınlanan belgeler Türkiye’deki elçilik görevlilerinin, ülkemizde iken elde ettikleri, duydukları bilgileri Washington’a aktaran belgelerdir. Dünyâdaki tüm diplomatik temsilcilikler, sâdece ikili resmî ilişkileri yürütmez; aynı zamanda, pek çok kaynaktan bilgi elde edip, başkentlerine iletirler. Diplomatik temsilciliklerin görevinin, olup-biteni aktarmanın yanısıra, “konuşulanları”, “kulağa gelenleri” aktarmak olduğu da unutulmamalıdır.
Halk arasında, “dedikodu” olarak tabîr edilen, bu türden bilgilerin doğruluğunu sorgulayan ve ona göre yorum yaparak aktaran sorumluluk sâhibi, diplomatlar olduğu kadar, gazete manşetlerini olduğu gibi tercüme ederek yollayanlar da vardır. Böyle olunca, Amerikalı diplomatların, Türkiye’de “okuduklarını ve işittiklerini” merkezlerine aktarmalarından daha doğal bir şey olamaz.
Bu bilgilerin diğer bir şekli, Amerikalı diplomatların yaptıkları şahsî yorum ve değerlendirmelerdir. Başkentler, diplomatlardan gelen değerlendirmeleri analiz eder, kesinliğine bakmadan kullanmazlar ve politikaya dönüştürmezler.
Wikileaks belgelerinin en önemlisi, tutanaklardır. Ne bir dedikodu, ne de bir indî yorum içermeyen, baş başa veya heyetler halinde yapılan görüşmelerde tarafların dillendirdikleri cümlelerin, virgülüne dokunulmadan, tırnak içinde aynen aktarıldığı zabıtlar, siyâsî târihçilerin araştırmalarında en fazla kullandığı ana kaynaklardır. Wikileaks belgeleri arasında tutanak niteliği taşıyanlar en değerli olanlarıdır. Bir başbakanın, bir bakanın veya bir müsteşarın, Amerikalı muhataplarına söylediklerini tırnak içinde aktaran ifadeler bu bakımdan çok önemlidir. Sonuç olarak, “wiki-tsunami” olarak da nitelenen bir etkiyi dünya siyâsetinde meydana getiren belge sızıntısı, ne sadece dedikodudan ibâretmiş gibi değerlendirilerek küçümsenmeli, ne de tüm yazılıp çizilenler gerçekmiş gibi baştacı edilmelidir.
Bazı ülkeler, biyografik arşive gerçekten önem vermekte, bireylerin eğilimlerinin, düşüncelerinin, yaşam tarzlarının, sahnenin gerisindeki davranışlarının politik anlayışlarını etkileyeceğinin farkındadır.
Wikileaks’in Washington’dan elde ettiği bilgi ve belgeleri, ABD ve İsrail politikalarını desteklemek üzere sızdırdığı ve Amerika’daki İsrail’e yakın bazı neo-con unsurların bunu yaptığı söylenebilir.
Belgeler yeni bir dünya kurmak için siyâsî zemin hazırlamak üzere sızdırılmış gibi gözüküyor. Açıklanan belgelerin 7 grubu 5 komşumuz ile müttefiklerimiz, 7 grubu da yurtiçi konular başlığı altında toplanmıştır. Belgeler rastgele değil, belirli konular seçilerek özellikle piyasaya sürülmüştür. Bunlar, Türkiye’nin etkisinin sıfırlandığı, bölge devletlerinin yeniden birbirine düştüğü bir Ortadoğu oluşturmak üzere sızdırılmış gibi gözüküyor. Belgelerde İslâm ve Türk dünyâsını karıştırabilecek çok sayıda fitne cümlesi ve ülkeleri içeriden karıştıracak bir hayli materyal var.
Türkiye özelinde açıklanan konular, içerideki siyâsî kavgayı körüklemek ve komşularımızla anlaşmazlıkları artırmak üzere programlanmış gibidir. Sanki gizli bir irâde, Türkiye’nin Azerbaycan’la, Arapların İran’la ilişkilerini sabote etmek ve Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek istiyor. Belgelerde, ABD ve İsrail aleyhine hiçbir şey yokken, Ortadoğu ülkeleri ayrışmaya ve yüzlerini daha çok ABD’ye dönmeye zorlanıyor gibi geliyor. Belgeler, Türkiye’yi içeride ve dışarıda herkesle kavga ettirmek için sinsice tasnîf edilmiş, her bilgi ve belge ustalıkla yerli yerine konmuştur.
Wikileaks’in bizim için en büyük kazancı ise; ABD’nin ikiyüzlü diplomasisinin ortaya dökülmesidir. CHP’nin, MHP’nin, Ulusalcıların ve SP’nin dediği gibi Türk hükümetinin Amerika veya İsrail yanlısı bir dış politika izlemediğinin bizzat Mossad Başkanı’nın ve Amerikalı diplomatların ağzından çıkan ifâdelerle ifşâ edilmiş olması ve Türk Dış Politikasının kayıtsız şartsız ABD’nin izinden gittiği şeklindeki kanaâtlerin çürütülmesi önemlidir.
Türk Dışişlerinin, sâdece Türkiye’nin çıkarları peşinde bir politika izlediği görülmektedir. Türkiye ve ABD, güç dengeleri aynı olmasa da eşitler arası bir ilişki yürütmektedir. Bu belgeler çok net bir şekilde, Erdoğan Hükümeti’nin, Cumhuriyet târihinin en bağımsız hükümetlerinden biri olduğunu gösteriyor. Demek ki açılımlar ve çalıştaylar bir Amerika ya da Avrupa oyunu değilmiş. Demek ki hükümet, ülkeyi Amerika ve Avrupalılar adına yönetmiyormuş.
Siyasetçilerimizin ve devlet adamlarımızın süreci soğukkanlı bir şekilde yönetmeleri ile ancak, bu küresel bilgi krizinden en az hasarla sıyrılabiliriz. Bu tür bilgi ve belgeler, ülkelerin yatak odaları gibidir, nasıl özel hayatta gizlilik önemliyse devletler için de özel hayatın gizliliği önemlidir.
Siyâsî iktidarların, dış politikalarına, “diplomatik dedikodular”la değil, ekonomik ve stratejik çıkarlar doğrultusunda yön verdikleri unutulmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.