İrfan Gündüz

İrfan Gündüz

Osmanlı’da “Harem”...

Osmanlı’da “Harem”...

Osmanlı Devlet’inde “Dârü’s-saâde” veya “Harem-i Hümâyûn” adıyla anılan “Harem”; yasaklı yer mânâsına gelmektedir. XVI. Yüzyıldan itibâren, etrâfı yüksek duvarlarla çevrili, kadınların ikâmetine ayrılmış ve yabancı erkeklerin girmesi yasak olan evlere Harem denildiği gibi yabancı erkeklere haram olan kadınlara da mahrem anlamında Harem adı verilmektedir.
Mekke-i Mükerreme’nin belli bölgelerine ihramsız girmenin yasak olması sebebiyle Harem-i şerîf denildiği gibi, Mekke ve Medine’ye Müslüman olmayanların girişi yasak olduğundan ikisine birden HAREMEYN adı verilmektedir. Umre yapmak ya da Hacc’a gitmek isteyenlerin bu bölgelere girebilmesi için giymeleri şart olan dikişsiz ve kefeni andıran “İhram” elbisesi, Harem dışında yapılması helâl olan bazı davranışları kişinin kendi kendisine yasak kılmasının sembolik ifâdesidir.
Harem sınırları içinde ihramlı iken ağaç kesmek, dal koparmak, tırnak kesmek, saç koparmak ve yaratıklara eziyet etmek gibi davranışlar yasaklanmıştır. “Eşhur ü hurum” denilen Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları hürmete lâyık aylar telakkî edildiği için, bu aylarda kan dökülmez savaş yapılmazdı.
Osmanlılarda evler ve saraylar, haremlik ve selamlık diye ikiye ayrılır. Girilmesi yasak olan harem kısmı, kadınların ikâmetine tahsîs edilmiş, sultanların veya ev sâhiplerinin çok özel mekânlarıdır.
Harem’in, merkezinde pâdişah odası bulunur. Bunun etrâfında vâlide sultanlar, kadınlar, şehzâdeler, ustalar, kalfalar ve câriyelerin odaları yer alırdı.
Osmanlı devlet teşkîlâtında harem-i hümâyûn, hem Haremi hem de Enderûn’u ifâde ederdi. Enderûn, pâdişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin, Harem ise ikametgâh görevi yanında, kadınların yetiştirilmesi için kurulmuş seçkin bir eğitim müessesesiydi. Bu bakımdan Harem’e yüksek dereceli kadınlar akademisi de denilebilir. Burada câriyelikten ustalığa kadar yükselen bir terfî sistemi bulunmaktadır.
Hareme alınan câriyeler kalfalar tarafından eğitilir, kendilerine Kur’an okumak başta olmak üzere diğer dînî bilgiler öğretilirdi. Haremin yöneticisi padişahın annesi olan vâlide sultandı. Vâlide sultanın herkesten üstün konumu, harem kurumunun esâsıydı. Sarayda ki haremağalarının en büyüğü ve reisine Bab’üs-Sa’âde Ağası denilirdi. Derece olarak sadrazam ve şeyhülislamdan sonra gelirdi. En önemli görevleri ise, padişahın haremini korumak, “Surre Alayları”’nı düzenlemek ve Harem’in ihtiyâçlarını karşılamaktı.
Pâdişahlar devlet işlerinin yüzüstü bırakılmaması için hacca gidememişler, vekâleten “Surre Alayları” göndermişlerdi. Üsküdar’daki Harem semtine bu ismin verilmesi de buradan gelir. Osmanlılar, Harem sınırını Anadolu’ya ayak basar basmaz başlatmışlar, buradan tâ Ka’be’ye kadar yaya gidilebileceği için Harem adını vermişler ve Anadolu toprağına abdestsiz ayak basmayı edepsizlik telâkkî etmişlerdir. Pâdişahlar ve Surre Alayı Harem’de buluşur, İbrahim Ağa’daki Ayrılış Çeşmesi’ne kadar berâber gider sonra ayrılırlardı. Kadıköy Bağdat Caddesi de ismini buradan almıştır.
Kalın duvarlarla çevrili harem binası, etrafındaki harem ağalarına ait binalar ve diğer ocakların dâireleriyle ulaşılması imkânsız bir kale gibidir. Her odanın kapısının girişinde, duvarlarında Âyetler, hadisler, duâlar bulunan bir mekândır.
Zorunlu hallerde ancak harem ağalarına ve tabiplere açılan bu mekâna, yabancı seyyah ve târihçilerin nasıl girip te orayı gezmiş görmüş gibi anlatmaları şaşırtıcıdır.
Topkapı Sarayı’nı gezdiren rehberlerin, Harem’in duvarlarında yazılı âyetleri pâdişahların câriyeleri için yazdıkları aşk şiirleri şeklinde turistlere takdîm etmelerini, hangi mantıkla îzah edebilirsiniz. 1909 yılına kadar Harem Dairesi’ne padişahtan başka, ancak Harem Ağaları ve doktorlar protokol kâidelerine uymak şartıyla girebiliyordu.
Vâlide Sultan’lar tarafından yönetilen, pâdişahların bile bozamadığı kendine has, çok kesin ve katı kuralları bulunan, yüzlerce genç kızın, dönemin ilim anlayışına göre en iyi eğitimi aldığı, sonunda da devletin önemli kademesindeki görevlilerle evlendirilerek telli-duvaklı bir gelin olarak gönderildiği kadınlar akademisidir.
Pâdişah hareme girerken içeriye haber verilir, yol üzerindeki bütün dâirelerin kapıları kapatılırdı. Dünyânın hiç bir coğrafyasında sarayına aldığı bir köleden “vâlide sultan” denilen zamanının “first lady”sini çıkaran başka bir medeniyet yoktur.
Sonuç olarak bilinenin aksine Osmanlı’da “Harem-i Hümâyûn”, devlet adamları yetiştiren “Enderûn” mekteplerine paralel, kadınlara tahsîs edilmiş akademik bir kurumdu. Yatak odasından başka dünyâsı olmayanların “Harem” denilince akıllarına şehvetin gelmesinin, kendi özelleri olmadığı için başkalarının özelini uyduruk fantezilerle süsleyerek anlatmalarını, kişilerin dört duvar arasındaki mahrem hayatlarını uluorta ifşâ etmeye çalışanların kafa yapılarını takdîr size aittir.
Ta’ziye: İnandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi inanan Muhterem Erbakan Hocamız, “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” sırrına mazhar olarak, toprağı post, Rabb’ını dost edinerek Hakk’a yürüdü. Kabri Kur’ân-ı Kerîm’in nûruyla pür-nûr, makâmı cennet olsun. Sevgisi ve ideali sevenlerinin gönlünde sonsuza kadar yaşayacaktır. Ailesinin, sevenlerinin ve İslâm Âlemi’nin başı sağ olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Gündüz Arşivi