Mânevî yangının alevleri içinde
Büyük bir evin üst katında yaşıyorsunuz. Siz yatakta uyurken gece alt katta yangın çıkıyor. Duman, gürültüler, feryatlar sizi uyandırıyor. Siz aldırmıyorsunuz, sağdan sola dönüp yine mışıl mışıl uyumaya devam ediyorsunuz.
Bugün ülkemizde manevî yangınlar ortalığı kasıp kavuruyor, biz aldırmıyoruz, tınmıyoruz, gaflet uykusunu sürdürüyoruz. Manevî yangınlarda ilk yapılacak işler nelerdir?
1- Yangını söndürmek için çalışmak. Yangın söndürme uzmanlığı, kudreti, imkânı varsa bizzat, yoksa söndürmeye çalışanlara yardımcı olarak, destek vererek.
2- Manevî yangının manevî hayatlarını ve ebedî saadetlerini tehdit ettiği kimseleri ateşten kurtarmaya çalışarak.
Numan b. Beşir (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurmuştur;
"ALLAH Teâlâ'nın menettiği sınırları üzerinde duran kimse ile, o sınırların içine düşen kimselerin benzeri, bir gemi halkının benzeri gibidir: Onlar gemi üzerinde kur'a attılar. Bazısına geminin üstü düştü, bazısına da altı yani ambar kısmı isabet etti. Geminin alt kısmında bulunanlar sudan almak istedikleri zaman yukarıdakilerin üzerine uğruyorlardı. Bunlar kendi kendilerine:
- Biz nasibimiz olan ambarda bir delik açsak ezâlanmamış ve üstümüzdekilere eza vermemiş oluruz, dediler. Şimdi yüksek tabaka sâhibleri bu aşağı seviyedeki insanları bu dilekleriyle başbaşa bıraksalardı, hepsi helak olurlardı. Fakat onların cinayet işleyecek ellerini tutsalardı hem kendileri kurtulur, hem de mücrimleri toptan kurtarırlardı" (Buhârî, Şirket: 6)
Görülüyor ki, bir kavmin içinde birileri:
- Biz kendi sınırlarımız içinde istediğimizi yaparız, derlerse, ferdî gözüken birçok hata ve kusur toplumu tamamen mahv u perişan eder. Bu nedenle her bir fert toplumda birbirlerinden sorumludurlar. Bu görevi sekteye uğratmak toplumu çökertir, ifsat eder.
Birileri bu toplumun bindiği gemi olan devleti ve onun temellerini bozmaya çalışırsa bu bütün toplumu batırır. Hadis-i şerifteki gemiden kasıt toplumun içinde barındığı ülkedir. Bu ülkede birileri bulundukları katta gemiyi delerlerse, toplumun tamamı batar ve hepsi helak olurlar. O zaman bu gemiyi asli rotasında devam ettirecek kaptanlara ve gemiyi delmeye çalışanlara engel olacak topluluğa şiddetle ihtiyaç vardır. Bunu başta yapacak ve bu noktada örgütlenmeyi yapacak olan devlettir. Devlet bu görevi yapmıyorsa halk kendi arasından bu tebliğ ekibini yetiştirmek ve görevlendirmek zorundadır.
Kısacası: Ülkede ve toplumda bireylerin yaptıklarına engel olunmazsa, bu kötülükten bütün toplum zarar görür. Kötülüklere engel olmak hem engel olan kişinin hem de toplumun kurtulması demektir. Toplumda her insan istediğini yapamaz. İslam insanlara böyle bir hürriyet vermemiştir. Kim toplumu ifsat eden hal ve duruma girerse ona engel olmak farzdır.
Diyebiliriz ki devletin kanûn koyma hikmetini, münevver tabakanın, halkın câhil tabakasını ma'rûf ile emr, münkerden nehyederek aydınlatmaya çalışmalarının içtimaî gereğini bu hadîs-i şerifin tasvir ettiği bedî' şekilden yüksek hiçbir mütefekkir edibin kalemi tasvîr edemez.
Âhir zamanda yaşayan Müslümanlar için şöyle bir müjde vardır: İlk Müslümanların, kurtulmak ve ebedî saadete nail olmak için dinin 10'da 9'unu yerine getirmeleri gerekiyordu. Son Müslümanlar, 10'da 1'ini yaparak inşaALLAH kurtulacaklardır. Çünkü Ebu Hüreyre (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz buyurdular ki:
"Siz öyle bir zamandasınız ki, yapılması emredilen şeyin onda birini terk eden kimse helak olur. Öyle bir zaman da gelecek ki, yapılması emredilen şeyin onda birini yapan kimse kurtuluşa erer." (Taberanî, el-Mu'cemüs-sagîr, 2/274, No: 1156)
Ancak şu husus hiç hatırdan çıkartılmamalıdır: Beş vakit namaz kılmak; bu 10'da 1'e dâhildir... Binaenaleyh aklı başında her vicdanlı, şuurlu ve sorumluluğunu müdrik Müslüman namaza çok önem vermeli, onu dosdoğru bir şekilde edaya çalışmalıdır. Namazı terk etmek büyük bir felâkettir. Namazı hafife almak, o da felâkettir. "Efendim, vaktim yok kılamıyorum... Nefsime bir türlü namazı kabul ettiremiyorum. Benim kalbim temizdir, namaz kılmadan da kurtulabilirim..." gibi kuruntuları, bahaneleri ve geçerli olmayan özürleri bırakıp ciddî bir irade ile günlük namazlara başlamamız gerekir. Eski Müslümanlar nasıl dosdoğru kılmışlarsa biz de pekâlâ kılabiliriz. Şeytanî vesveselerle kendimizi oyalamayalım... Namaz kılmayan kardeşlerimiz ne zaman başlayacaklar? "Gelecek sene başlayacağım... Aybaşı gelsin, başlarım... Bir hafta sonra başlamayı düşünüyorum..." gibi geciktirmeler doğru değildir. Hemen başlamak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.