Alevî Çalıştayımızdan sonra
950 yılında Müslüman olduk. Demek ki 1061 yıldan beri Kur’anın ve sünnetin ışığı altındayız. İslâma girmeden önce de, İslâmla aydınlandıktan sonra da büyük devletler, büyük imparatorluklar kurduk. Dünden bugüne, 117 devlet altında bizim mührümüz var. Bu 117 devlet içerisinde, Osmanlı kadar büyük, Osmanlı kadar muhteşem ve Osmanlı kadar uzun ömürlü olan bir başka devletimiz daha yok. Osmanlı kadar düşmanı olan bir başka devletimiz de yok. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra, Osmanlı, duraklama devrine girdi. 1595 yılında, 3. Murad devrinde, devletimizin yüzölçümü 23 milyon 334 bin 700 km2 idi. Bazı kimseler, Osmanlının gerileme ve yıkılma dönemine girmesini İslâmiyete bağlamaktadırlar. Bu iddia, inkâr kanserine yakalananların sayıklamaları arasındadır. Çünkü Osmanlı, 624 yıllık ömrünün 322 yılını dünyanın en büyük, en ileri, en güçlü, en medenî milleti olarak geçirdiği asırlarda da Müslümandı. Osmanlının gerilemesinde ve yıkılmasında elbette Müslümanların da yeri ve vebâli vardır. Ancak unutmamak lazımdır ki, Müslüman başka, Müslümanlık başkadır. Müslümanlık birlik, mükemmellik, huzur ve medeniyet... demektir. Ama Müslümanlar arasında çekişmeler, çarpışmalar, huzursuzluklar, kaygılar ve gerilikler zaman zaman en üst noktalara kadar yükseliyor. İslâm dünyasındaki Sünni-Şii veya Sünni-Alevî çatışmaları, çekişmelerin-çarpışmaların, huzursuzlukların sadece biridir.
Hükûmetimizin Alevî Çalıştayı bitti. Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik’ten istedim: Alevî Çalıştayı dolayısıyla bastırılan kitapları bana göndertti. Gördüm ki, 7 cilt hâlinde toplanan Alevî Çalıştayında söz söyleyenlerin konuşmaları 1594 sayfayı bulmuş. Bu münasebetle diyebilirim ki 1061 yıllık geçmişimizde hiçbir devletimiz, hiçbir Hükûmetimiz, Alevîlik konusunda, böylesine ciddi bir çalışma içinde olmadı. Hükûmetimizi ve Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik’i bütün gönlümle tebrik ediyorum. Hükûmetimiz, doğrusu çok önemli bir çalışma içinde oldu.
Şianın ve Alevîliğin ortaya çıkmasında, Hz. Ali’nin şehit edilmesinde ve Kerbelâ vahşetinde, bizim milletimizin, milyarda bir bile, mes’uliyeti yoktur. Çünkü biz o hadiselerden 300 (üç yüz) yıl sonra Müslüman olduk. Ama milletimiz, bin yıldan beri Alevî-Sünni bölünmesinin, çekişmesinin huzursuzluğunu yaşıyor.
Alevî Çalıştayı dolayısıyla, devletimizin çok doğru, çok faydalı bir gayret içerisinde olduğu doğru! Ama bu gayretlerin, bu iyi niyetlerin faydalı neticeler vermesi çok zor. Çünkü Alevî camiamız arasında maalesef birlik-beraberlik yok. Bir kısım Alevîlerimiz “Alevîlik İslâmiyetin içindedir!” diyorlar. Bu doğru bir tespittir. Ama bazı Alevîlerimiz de “Hayır! Alevîlikle İslâmiyetin hiçbir beraberliği yoktur. Alevîlik, İslâmdan önce de vardı” diye ısrar ediyorlar.
Bazı Alevî derneklerimizin başkanları ve genel başkanları, pırıl pırıl, su katılmamış, 24 ayar komünistlerdir. Bir insan elbette komünist olabilir. Ama yerle-gök birleşse, bir insan hem komünist, hem de Alevî olamaz. Peki devletimiz, hangi Alevî grubunun görüşlerini dikkate alacaktır? Nitekim bazı Alevî dernekleri, şimdiden isyan bayraklarıyla meydanlarımıza yürümeye başladılar bile. Hükümetin işi çok zordur. Milletimizin huzuru, bu işten yüzümüzün akıyla çıkmamıza da bağlı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.