TINA ve TATA
Mısır konusunda iki ana görüş var. Ya TINA (there is no alternative!) ya TATA (there are thousends of alternatives!). Yâni “başka alternatif yok” diyenler TINAcılar ve “bin alternatif var” diyen TATAcılar. Birincilere göre o tek alternatif Mısır’ın ve öbür Arab devletlerinin artık kaçınılmaz şekilde demokrasi ve âdil hukuk düzeni yoluna girecekleri “postulat”ı, ikincilere göreyse bu demokrasi yolu o bin alternatif arasında çok arka sıralarda yer alan zayıf bir ihtimâl. Bunlar, Arab ülkelerini onyıllardır kanırta kanırta, zulmederek yöneten azınlıkların yine allem edip kalem edip, Batı’daki efendilerinden de destek alarak muhtelif derecelerde makyajlarla ve “yeni” (!) çehrelerle eski düzeni bir mikdar daha rafine metodlarla sürdüreceğinden endîşe ediyorlar.
Ama o efendiler de artık eskisi gibi değil. 2 Şubat târihli yazımda Amerika ile İsrâil arasındaki “sapık” ilişkinin artık Washington tarafından “taşınamaz” hâle gelmesi netîcesi bu desteğin kaybolacağından bahsetmişdim ki bu, İsrâil için tasavvur edilebilecek en fecî gelişmelerden birine tekaabül edecekdir. Çünki ABD’den yılda iki milyar
dolar askerî ve “ekonomik”(!) yardım, yâni âile bütçesine katkı alan Mübârek, Filistinlileri fedâ etmek pahasına İsrâil’in Mezopotamya ve Doğu Akdeniz bölgelerindeki emellerine hizmet ediyordu. Şimdi anlaşılan, Beyaz Saray’ın artık “Kenan Evrenler Kontenjanı” listesi üzerine bir çarpı işâreti koymuş olduğu. Arab ülkelerinde artık kukla askerî diktatörlere değil nisbeten demokratikmiş gibi görüntü veren sivil yöneticilere ihtiyaç duyulur gibi.
Başkan John Ford bir keresinde Viyetnam’daki bir kukla diktatör general için şöyle demişdi:
“Yes, he is a son of a bitch, but he is our son of a bitch!” (Evet, o o... çocuğunun biri ama bizim o... çocuğumuz o!)
Zannedersem Başkan Obama bundan böyle “meşrû” evlâdlar istiyor.
AB’ye gelince Fransa ve Alman
ya’nın dönekliği şâyân-ı ibretdir! Bay Sarkozy U dönüşünü daha Tunus Zâlimi İbn Ali’yle itmâm eyledi ve “sevgili dostu”nu Fransa’ya sokmadı. Bayan Merkel ise biraz daha ağır kanlı ama evvelsi gün o da hidâyete erdi.
Öte yandan Fransa ve Almanya’daki “aklı hür, vicdânı hür” dürüst insanlar zâten bu ikiyüzlü tutumu sorguluyorlar. Meselâ “84’lük Delikanlı” Peter Scholl-Latour, Almanya’nın en tanınmış gazetecilerinden olan bu yarı Alman yarı Fransız entellektüel, son kitabında “Beyaz Adam İmparatorluğunun sonu”nu tematize ederken özetle şöyle diyordu:
“Elâleme demokrasi ve insan hakları dersi vermekde pek mâhiriz. Ama menfaatimiz gerektirince Suûdî Arabistan gibi, Mısır, Pâkistan, Afganistan, Tunus, Nijerya gibi en baskıcı, en mürtekib rejimlerle sarmaş dolaş olmakdan da kaçınmıyoruz.”
Ben Nil kıyılarındaki deprem bağlamında en dürüst ve en merdce sesin Ankara’dan yükselmiş olmasını bir Türk olarak sevinç ve ne yalan söyleyeyim biraz da övünçle karşılıyorum.