Mısır'a Karşı ABD Münafıklığı
Tunus'ta patlak veren halk ayaklanmasıyla birlikte yine ABD'nin Ortadoğu'yu ve İslâm dünyasını yeniden şekillendirmeye başladığı, toplumsal patlamaları da onun planladığı teorileri fırtınası estirilmeye başlandı.
Oysa işin gerçeğinde bu patlamaları ABD emperyalizmi planlamamış, onlara yakalanmıştır. Tunus'taki patlama hiç beklemediği zamanda ve tahmin etmediği bir şekilde karşısına çıktı. Bu olayların bölgeyi etkileyeceği, etkilenecek dikta rejimlerinin başında da Mısır diktasının yer aldığı zaten tahmin edilmeye başlanmıştı. Ondan dolayı ABD emperyalizmi bu ülkede de benzer bir patlama olmasının önüne geçmek istiyordu. Fakat muhtelif kaynaklarda dile getirildiğine göre Hüsni Mekruh; "Mısır, Tunus değildir. Mısır'da aynı şeyi yapamazlar. Biz tedbirimizi aldık" diyerek garanti vermişti.
Hüsni tedbirini almıştı. Fakat onun tedbiri sopaların hazırlanmasından, silahların yağlanmasından, mermi yedeklerinin doldurulmasından, silahlı güçlerin izinlerinin iptalinden ve istihbaratçıların uyarılmasından ibaretti. Çünkü güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına fazla güveniyordu. Oysa yapması gereken hazırlık toplumda en azından bir ümit ve beklentinin doğmasına vesile olacak yeni düzenlemeler ve reformlar başlatmaktı. Burada belki ABD'nin formülleriyle Mısır'daki diktanın formülleri örtüşmemiş olabilir. Dolayısıyla ABD'nin Mısır'daki halk ayaklanmasına da hazırlıksız yakalandığını söylememiz yanlış olmaz.
Bugün ABD Mısır'da değişimin halk devrimiyle değil kontrollü ve hesapların oturtulmasına fırsat verecek bir mühlet tanınması suretiyle gerçekleştirilmesini istiyor. Dolayısıyla aslında Hüsni Mekruh'un sultasının bir süre daha devamından yanadır. O yüzden vitrine yansıyan açıklamalarıyla arka planda izlediği politika farklıdır. Bu farklılık zaman zaman resmî açıklamalara da yansıyor. Onun arka planda izlediği politikayı Başkan Obama'nın açıklamalarından, Hüsni Mekruh'a göstermelik olarak yönelttiği çağrılardan değil onun yardımcılarının, müsteşarlarının zaman zaman ağızlarından kaçırdıkları açıklamalarda ifadesini bulan duygu ve temennilerden okumak gerekir.
Hüsni'nin bugün meydanları dolduran milyonlara direnebilmesi ve istifa etmeme ısrarında artık polis gücüne ve istihbaratına çok fazla güvenmesinin değil ABD ve Avrupa'nın verdiği desteğin, biraz da dayatmanın önemli payı olduğunu tahmin ediyoruz. Amaç halk devriminin önüne geçerek yumuşak geçişe zemin hazırlamaktır. Bu amaçla Hüsni'nin kalan altı aylık süresini tamamlamasına fırsat verilmesi ve bu sürenin sözde reform süreci olarak kullanılması için muhalefetin iknaya zorlanması isteniyor. Muhalefetin Hüsni'nin çekilmesi talebinde ısrar etmesi durumunda şu an zaten fiiliyatta işlerin yürütülmesini omuzlamış olan Ömer Süleyman'ın geçici başkan sıfatıyla devreye girmesi ve reform sürecini onun yönetmesi için zorlama yapılacak. Ömer Süleyman'ın bir evinin de "İsrail'de" olduğu yani İsrail'le çok sıkı münasebet içinde olduğu bizzat bir İsrail gazetesinde dile getirilmişti. Öyle birinin reform sürecinde İsrail'in menfaatlerini ve hesaplarını gözardı etmeyeceği bekleniyor.
Obama'nın, "barışçı geçiş" olarak isimlendirdiği bu tarz bir geçişe Mısır muhalefetinin ikna edilmesi için Arap ülkelerinin özellikle de Suudi Arabistan'ın devreye girmesini sağlama amacıyla yoğun çaba harcadığı haber kaynaklarında dile getirildi. Suud Kralı Abdullah'la bu amaçla bir telefon görüşmesi yaptığı haberi Arap medyasında dün (10 Şubat) yayınlanmıştı. Bu çabalar Obama'nın Hüsni'ye "artık çekil" çağrılarının samimi ve gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Mısırlı yetkililerin, özellikle de halk ayaklanması münasebetiyle görevden alınan hükûmette Dışişleri Bakanı sıfatıyla bulunan Ahmed Ebu'l-Gayt'ın Amerika'ya ve Obama'nın çağrılarına yönelik tepkilerinin ve eleştirilerinin de vitrine yansıyan politikaya "inandırıcı" görünümü vermekten başka bir amacının olacağını sanmıyorum. Hüsni Mekruh'un bu insan selinin önünde direnmesi sadece güvenlik ve istihbarat teşkilatlarıyla değil aynı zamanda dışarıdan aldığı destekle mümkün olmaktadır.
Tabii bunda tarafsız görünen ordunun direnişçilerin, ülkedeki hâkim sistemin can damarlarına basmasını engellemesinin de önemli payı var. Ordunun tutumunu da inşallah müteakip yazımızda tahlil edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.