“Kâğıttan kaplan”a tepki; darbelerin arkası ve amacı (1)
Gündemi saptırma ve gerçek gündemi kamuoyundan kaçırma hesabına kamplaşma ve kutuplaşma siyaseti sürüyor. Taktiklerin biri bitmeden diğeri başlıyor.
Evvela “ucûbe heykel” ve “statta ıslık” polemikleri üzerinden tırmandırılan gerginlik, “pankart krizi” ve “kartondan kaplan” atışmasıyla devam etti…
KKTC’de Talat yönetimi döneminde daha ağır protesto ve pankartları “mesele” etmeyen Başbakan’ın durup dururken öteden beri açılan birkaç aykırı ve haddini bilmez slogan bahaneyle başlattığı “besleme” ve “nankörlük” isnadının akabinde CHP Genel Başkan Yardımcısı Batum’un “asker kartondan kaplanmış” tartışması alevlendi. KKTC Cumhurbaşkanından Başbakanına bütün yetkililerin sözkonusu pankartların marjinal bir gruba ait olduğu tavzihlerine rağmen, Erdoğan’la hükûmet ve iktidar partisi sözcülerinin, tartışmayı inadına üstüne gitmeleri içe oynandığını, “kriz”in iç politika malzemesi yapıldığını ele veriyor.
Keza baştan beri “TSK’ne yüklenmek”le seçmen nezdinde “demokratlık” havası veren iktidar partisi temsilcilerinin, son demde garip bir manevrayla “TSK’ya sahip çıkmaları” çarpıcı. Şimdiye dek “askerden hesap soran cesur demokrat” propagandasını yürüten AKP’nin son demde keskin dönüşle “kâğıttan kaplan” yakıştırmasına tepkisi, dikkat çekici.
Ve bunca olup bitenden sonra AKP siyasî iktidarının seçim öncesi “milliyetçi oylar”a yönelişi ve “askere sahip çıkması”nın iç yüzünü arka plânını sözkonusu ediyor…
AKP’NİN “ABD RAHATSIZLIĞI”!
Bu vasatta, “TSK bizimle ilgili bir kuruluştur” diyen Erdoğan’ın, ‘’Silâhlı Kuvvetlerine yönelik, işte ‘kâğıttan bir kaplanmış’, öbür taraftan ‘ABD içini oymuş oymuş’ diye, orduyu adeta Amerika’nın yönetimine, Amerika’nın idâresine vermiş bir havada göstermek suçtur” söylemiyle Batum hakkında “suç duyurusu”nda bulunması, çarpıcı.
Daha da ilginci, iktidar partisi adına konuşanların, Genelkurmay’ın “e-açıklaması”nı salt Batum’un üstüne atmakla, ne denli “asker yanlısı” ve “TSK savunucusu” olduklarını âdeta cümle âleme göstermek peşinde olmaları…
Oysa Türkiye’de millet irâdesinin temsilcisi Meclisi kapatan, meşrû hükûmetleri uyduruk bahanelerle alaşağı eden darbelerin ve darbecilerin Amerikan desteğini aldığı başta Amerikan resmî kayıtları olmak üzere yerli ve yabancı bütün arşivlerle ortada. “Wikileaks kriptoları” bunun son belgeleri...
Erdoğan, “Gereğinin yapılması lâzım. Bu karşılıksız kalamaz. Bu karşılıksız kaldığı anda TSK ile futbol topu oynar gibi oynarlar. Bunun bedeli ödenmelidir, ödettirmelidir. Kimse burada demokratik süreçle bunu iç içe koyamaz. Hiçbir zaman, TSK’yı, biz herhangi bir ülkenin yönettiği veya içini boşalttığı gibi bir yaklaşıma, bir karton kutuya benzetme olayına prim veremeyiz, vermemeliyiz” diyor. Lâkin tam da Kıbrıs konusu tartışılırken, tıpkı 12 Eylül darbesinde olduğu gibi yerli işbirlikçilerle kotardığı 27 Mayıs’ın bir “ecnebî projesi” olduğunun ortala çıkması, infiâle varan tepkisini havada bırakıyor.
Doğrusu şu ki ordunun onurunu korumak ayrı, en çok orduya zarar veren darbecileri koruyup kollamak ayrı. “Darbelerin arkasında ABD olduğu”na tepki bütün bütün ayrı…
DARBELERİN TEMEL SEBEBİ…
Gerçek şu ki ABD ve İngiltere’nin başını çektiği Bediüzzaman’ın “ikinci Avrupa” anlamındaki Batı, millî dâvâlarda en ufak bir tâvize yanaşmayan Başvekil Menderes’ten oldukça rahatsızdılar.
Fevkalâde basiretli öngörüsü ve belâğatıyla BM’de ve uluslar arası zeminlerde ülkenin haklarını savunan, dış politikadaki asil ve tâvizsiz duruşu, basiretli ve başarılı hizmetleriyle Menderes’le birlikte Londra ve Zürih anlaşmalarıyla Kıbrıs’ı İngiltere’nin kursağından çekip alarak Türkiye’ye “garantörlük” hakkını sağlayan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya diş bilediler. Bugünkü AKP’nin “dostları”, bunun intikamıyla “yerli” darbecilerle “el-ele” darbe kumpası kurdular…
Demokrat Parti hükûmetlerinin Bağdat Paktı’yla İslâm âlemine yakınlaşmanın ardından NATO’da müttefik Amerika’nın tavrına karşı başta ekonomik anlaşmaların yapıldığı Rusya olmak üzere dünyaya açılan dış politikadan sözde “stratejik ortaklar” İngiltere ve ABD’nin rahatsızlığı, darbenin en başta gelen “nedenleri”ndendi.
Her fırsatta darbelerle mücadele ettiklerini ileri süren Erdoğan ve partisi sözcüleri, bunları görmezden geldiler…
Bu arada “yandaş” ve “karşıt” medyanın elbirliğiyle Demokrat Parti’yi karalama ve toptan tasfiye kampanyasında istimal edilen bazı çevrelerce uzun süre ısrarla “DP’nin başına geçeceği” propagandasına karşı CHP’li Batum’un, “Hayatımda hiçbir gün merkez sağcı olmadım” sözü, oldukça enteresan.
Batum’un DP ve misyonuyla ilgili olarak, “Ben DP’nin ilk kurultayına da, ANAP’la birleştiği kurultaya da gitmedim. Ben merkez sağ desem karım, çocuklarım bana oy vermez bir kere” cümlesi, Türkiye’de siyasî hesaplar uğruna gerçeklerin ne denli tersyüz edildiğini ortaya koyuyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.