Peki, ya İsrail?

Peki, ya İsrail?

Hüsnü Mübarek devrildi. Mısır’da yıllardır kendisini ayakta tutan iç ve dış dengelerin direnişine rağmen, Tahrir Meydanı’nda hayat bulan dinamikler, onu tarihe yollamayı başardı.

Kuşkusuz Mısır’ı zor bir geçiş dönemi bekliyor. Meydanları dolduran milyonların tek bir ortak hedefi vardı; Mübarek’i yollamak. Şimdi bu ortak hedefi gerçekleştiren kalabalıkların, kendilerini temsil edecek yeni siyasi iktidarı nasıl ve hangi zeminlerde inşa edeceğini takip edeceğiz.

Üstelik, her ne kadar tuhaf görünse de geçiş döneminin aktörleri arasında orduyu ilk sıralara yazmak gerekiyor. Umarız ki bu süreç, ‘Arap dünyasında her değişimin bir albayı vardır’ sözünü haklı çıkaracak sonuçlar üretmez.

***

Hazır söz ‘değişim’ ve ‘asker’ ilişkisine gelmişken, bir parantez açalım. Geçtiğimiz Cuma günü Balyoz Davası’ndaki yeni tutuklama kararlarının ardından ortaya çıkan tablo, bu noktada bir hayli mesafe aldığını düşündüğümüz Türkiye’de bile işlerin ne kadar sıkıntılı olduğunu gösterdi.

Nerede kaldı Mısır’da ordunun bir anda devre dışına itilmesi.

***

Gelelim Mısır’da ortaya çıkan depremin ardından korkuyla bekleşen bazı aktörlere.

Hiç sözü eğip bükmeye gerek yok. Mısır, bu coğrafyada İsrail’in en sağlam müttefiklerinin başında geliyordu. Nitekim Gazze’de yaşanan insanlık dramında Kahire yönetiminin nasıl bir duruş sergilediği hafızalarda çok taze.

İsrail, Mısır’da son üç haftadır yaşananları büyük bir tedirginlikle izliyor.

Nasıl izlemesin ki. Kuruluşundan itibaren kendisini bu bölgede Batı’nın bir uzantısı, hatta ‘ileri karakolu’ gibi gören bu ülke, bölgede yaşanan her sorunun bir parçası olmaktan hiç sakınmadı. Temkin, sağduyu ve müzakere gibi kavramları asla dikkate almadı. Bölgede yaşayan diğer halkları, ülkeleri adeta yok saydı. Bir şekilde bu duruşuna ABD başta olmak üzere Batı’yı da ortak etti.

***

Şimdi İsrail, cevabından kaçamayacağı bir soruyla karşı karşıya.

Bu değişim rüzgarında ve ortaya çıkan yeni bölgesel dengelerde İsrail ne yapacak?

Mısır’da olaylar başladığı andan itibaren İsrail yönetimi ‘bölgesel istikrar’ın korunmasını öne sürerek müttfefiklerinden Mübarek yönetimini ayakta tutmasını istedi. Netenyahu yönetimi, olup bitenin kendilerini yalnızlaştırdığının ne kadar farkında bilemiyoruz. Ama İsrail’de süreci daha doğru okuyan dinamikler harekete geçmezse, daha açık bir ifadeyle bu ülke barışı sabote ettiği alanlarda adım atmazsa, çok daha fazla köşeye sıkışması kaçınılmaz.

Nitekim İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesi, daha Mısır’daki olaylar yeni başlamışken Netanyahu yönetimine şu uyarıyı yapıyordu:

‘Yeni bir bölgesel düzene hazırlanmaya başlama vakti geldi. Eski, çökmekte olan düzene tutunacağına, Netanyahu İsrail’i daha hoş karşılanan ve arzulanabilir bir komşu haline getirmek için hem Filistinlilerle, hem Suriye’yle barış uzlaşmaları yapmanın yollarını aramalıdır.’ (1 Şubat 2011)

***

Olup bitenin Mısır’la sınırlı kalmayacağı, Filistin’den Suriye’ye ve en az İsrail kadar panik halinde olan Suudi Arabistan’a kadar sonuçlar üreteceği ortada.

Bu arada, ‘Türkiye’nin tezler iflas etmiştir, duvara toslamıştır’ gibi iddialarla, bu süreçten kendisine iç politika malzemesi devşirmeye çalışanlara küçük bir uyarıda bulunalım.

Bu yeni bir dönem ve tasfiye edilen ‘tiran’lar sadece devlet başkanlarıyla sınırlı kalmayacak. Bölgenin ve dünyanan geleceğini, dinamiklerini doğru okuyamayan herkes bu rüzgardan nasibini alacak. Adınızın muhalefet olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi