Belediyeler, kültür ve Defter-i Dervîşân
Belediyecilik zihniyeti, yerleşme ve şehirlileşme ile ortaya çıkmıştır. İbn Haldun terimleriyle söyleyecek olursak, belediyecilik bedeviyet değil, hadariyet’dir ve Osmanlı için “şehrin emanet edilmesi”dir. Bundan dolayı Osmanlı, belediyeciliğe “şehir emaneti”, belediye başkanına da “şehir emini” demiştir. Bugün, İstanbul’daki “Şehremini” semtinin adı da oradan gelir. Yani Osmanlı’da, şehrin her şeyiyle emanet edildiği bir kurumdur belediye.
Osmanlı, şehrin her şeyini belediyeye emanet ederken, yakın zamanlara kadar belediyeler sadece sokaklar, kanalizasyon, temizlik ve parklarla ilgilenmekte idi. 1984’teki seçimlerle iş başına gelen belediye başkanları, şehrin kültürel kimlikleriyle de yakından ilgilenmeye başladılar. Hatta bazı şehirlerde “Bu adam belediye başkanı mı, Kültür Müdürü mü?” denmeye başlandı. Turgutlu’da Şehir kütüphanesi kurmaya çalışan Mehmet Tüzel Gökyayla’nın karşılaştığı eleştirileri bilirim ben.
Şehir ve kültür ilişkisini en iyi fark eden ve başarılı bir şekilde hayata geçiren kişi Tayyip Bey’dir. Tayyip Bey 1994’te İstanbul Belediye Başkanı olduktan sonra Kültür A.Ş.’yi kurmuş ve bu şirket aracılığıyla İstanbul’un kültürel kimliğine vurgu yapan faaliyetler ve yayınların sayısı hızla artmıştır.
Belediye başkanlıklarının kültür konularındaki faaliyetlerindeki dikkat çekicilik önem kazanınca, irili ufaklı tüm belediyeler de aynı yolu kullanmaya başlamışlardır. Bugün ücra bir yerdeki belediye bile, kültürel konularda faaliyetler gerçekleştirmeye başlamıştır.
•
İbn Haldun ile başladık; Ziya Gökalp ile devam edecek olursak, köy “tezhip” yani “folklor”dur; şehir ise bunun bir üstü olan “kültür” ve “medeniyet”tir. Bu sosyal gelişme çizgisinde, belediye başkanlarının yeri elbette “kültür ve medeniyet” noktasıdır. Yani, belediye başkanları, yerel birikimleri, bir üst seviye olan kültür ve medeniyete dönüştürme noktasında görev yapan sorumlulardır. İstanbul Zeytinburnu Belediyesi’nin yayımladığı Defter-i Dervîşân’a bu açıdan bakılmalıdır.
Defter-i Dervîşân yayınını, Doç. Dr. Bayram Ali Kaya ve Yard. Doç. Dr. Sezai Küçük birlikte yaparak, bu alanda önemli bir çalışmayı gerçekleştirme onuruna sahip olmuşlardır. Kendilerini tebrik ederiz.
Defter-i Dervîşân, İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’nde postnişinlik yapan Mevlevi şeyhlerinin tuttukları günlüklerdir. Elimizde 2 adet Defter-i Dervîşân vardır. Birisi Süleymaniye Kütüphanesinde, diğeri de Yenikapı Mevlevihanesi’nin son şeyhlerinden Abdülbaki Baykara’nın torunu Nâsır Bâki Baykara’nın şahsî arşivindedir.
Defter-i Dervîşân’daki bilgiler, 18. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın başına kadar geçen zaman dilimindeki bazı güncel ve sosyal olayların tespit edilmesi açısından önemlidir. Yani, “monark merkezli tarihçilik”ten, “birey merkezli tarihçilik”e geçişin güzel bir örneğidir. Çünkü, defterleri yazan kişi, sokakta her zaman rastlayacağınız kişilerden biri, yani farkında olmadığı kimlik zenginliğiyle, bir medeniyeti ören kişidir.
Yenikapı Mevlevihanesi, İstanbul’un en uğrak yerlerinden biridir ve icra ettiği toplumsal fonksiyon ile de bir Edebiyat Fakültesi ve Mûsikî Konservatuarı hükmündedir. Klasik kültür döneminin önemli şahsiyetleri bu Mevlevihane referanslıdır. Itrî, Şeyh Gâlip, Dede Efendi, Câmî Ahmed Dede, Ali Nutkî bu Mevlevihane’de yetişmiştir. Böyle bir mekân merkezli olarak tutulan günlükler de, kültür tarihi açısından önemlidir.
Bu defterlerde, neler yoktur neler!..
Defterlerde, çileye giren dervişler, misafir olarak gelip gidenler, diğer Mevlevihanelerden gelen mektuplar, sikke ve arakiyye giyen dervişler, semâ’ meşkini tamamlayıp mukabele aşamasına geçenler, mutfaklardaki çilesini tamamlayıp hücre çilesine geçenler, vefat eden dervişlerle ilgili kayıtlar; yani Mevlevihane içi kayıtlar bulunmaktadır.
Defterde, sadece Mevlevihane içi kayıtlar yer almaz, o günlerin İstanbul’una dâir bilgiler de yer alır. Mesela bir şenlik ile ilgili bilgiler şöyle kaydedilmiş. “Şevketli efendimizin kanca baş resminde mâhtâb ile şinâdan derya yüzünde cevelân edecekler. İncili Köşk önünde bir bahrî salıverecekler. Kızıl Ada önünde çak çak ve kuk deyü nidâ edecekler. Yedi kal’a her biri bir gice ma’rifetle âhenk edecekler. Esmâ-i Yedi Kal’a: Korfa, Vörs, Lodim, İskenderiyye, Abahor, Varadin, Mısr-ı Kâhire” Bir Osmanlı şenliği ile ilgili bu tür dikkatler her yerde bulunmaz.
Bu defterlerden 6 Kasım 1801 tarihinde Aksaray yangınının vuku bulduğunu ve 6 Ocak 1802 gece saat 4’te Kasımpaşa Mevlevihanesi’nin büyük bir yangın geçirdiğini öğreniyoruz. Gene büyük Vefa yangınının 18 Mayıs 1801 Pazar gecesi yapılan şenlikten sonra vuku bulduğu, bu defterlerde kayıtlıdır. Demek ki, İstanbul yangınlarını yazacak biri, bu defterleri mutlaka görmelidir.
Yenikapı Mevlevihanesi, 7 Mayıs 1997’de büyük yangın geçirmişti. O yıllarda, buna çok üzülen bir öğrencim Mevlevihane’nin ve yangının hikâyesini yazmak üzere bana gelip Mevlevihane hakkında bilgi istemişti. Kendisine Tercüman 1001 Temel eser serisinden çıkan kitabı vermiştim. (Hikâye, Türk Edebiyatı dergisinde yayımlanmıştı.) Defter-i Dervîşân’dan o zamanlar haberimiz olsaydı, ne güzel olurdu!..
Gel de, bir Kültür Müdürü hassasiyeti ile Defter-i Dervîşân’ı yayımlayan Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın’a teşekkür etme!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.