Türkiye’nin ihtirasları
Tunus, Mısır, Libya ve daha krizin başında oldukları için adını sayamadığımız nice ülke. Bir şekilde Türkiye ile güçlü bağları ve geçmişi olan geniş bir coğrafyada müthiş bir hareketlilik yaşanıyor. Bu kavramı kullanmak istemiyorum; lakin ‘yeni düzen’in ayak sesleri giderek artıyor. Bakalım kimin bahtına ne düşecek.
Türkiye bir yandan olup biteni doğru okumaya, diğer yandan sıcağı sıcağına kendisini ilgilendiren gelişmeleri en az zararla atlatmaya gayret ediyor. Aslına bakarsanız, Türkiye’nin son yıllarda ciddi mesafeler alarak geliştirip derinleştirdiği demokratik tecrübesi, etrafındaki gelişmeleri doğru okuduğunun ifadesi.
Şu soruyu zaman zaman sormak mevcut tabloyu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir: Eğer şu günlerde yeniden hatırladığımız 2001 krizinin ve öncesinde yaşanan siyasi baskı döneminin ardından, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarını yeniden kuramasaydı, bugün hangi çatışmaların girdabında olurdu?
***
Bugünden geriye giderek değerlendirme yapmak, her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Ancak şu gerçeği gözden kaçıramayız. Türkiye, özellikle 2004 itibarıyla sağlamlaştırdığı sistemiyle ve bölgesinde giderek artan gücüyle, şu günlerde etrafını bir yangın gibi saran gelişmelerin mahkumu değil, yönlendiricisi olacak bir pozisyon elde etmiştir. Bugün adından bu kadar fazla söz edilmesinin temelinde bu vardır.
Yanlış anlamalara kapı açmayalım. Türkiye’nin derin istihbari faaliyetler ve operasyonlar yürütüp, bazı ülkelerin içini karıştırdığından değil; büyük bir krizin ardından kurduğu dengeden ve yakaladığı etki alanından söz ediyoruz.
Meseleyi ‘model’ tartışmalarına sıkıştırıp keskinleştirmeye gerek yok. İstikrarını ve gücünü öncelikle kendi dinamiklerine borçlu olan bir ülkenin, diğerlerini etkilemesinden daha doğal ne olabilir ki.
***
Türkiye’de ve dünyada bazı odakların gözden kaçırdığı gerçek, dünya liderliğinin mimarisinin tamamen değişmek üzere olduğu. Karar alma mekanizmaları, ittifaklar, işbirlikleri, uluslararası örgütler ve bunların temsil mekanizmaları hızla değişecek, değişmek zorunda.
Ankara, artık bölgesel bir güç ve hatta küresel aktördür. Bu rolünü giderek sağlamlaştırmakta, kendi içinde buna uygun bir yeni düzenlemenin de güçlü sinyallerini vermektedir.
Aksini düşünenler elbette olabilir. Ancak benim tezim, çok yakın bir gelecekte sadece bölgemizdeki değil, dünyadaki pekçok krizde Türkiye’nin masada olacağıdır.
***
Buradan baktığınızda Tayyip Erdoğan’ın rekabet alanının iç siyaset olduğunu söylemek, herhalde akla ziyan bir yaklaşım olur.
Ne tuhaf, sanki muhalefet partileri de bunu kabul etmiş gibi görünüyor. BDP’nin kendine mahsus saydığı alanda söylediklerini saymazsak, diğer siyasi partiler dış politikadan bahsetmekten adeta kaçıyor.
Muhalefetin tavrını, sessiz bir onay olarak görmek ya da en azından bu alanda sağduyu gösteriyorlar diye kabul etmek mümkün mü? Hayır; tam aksine özellikle CHP ve MHP, dünyada olup biteni yok sayıp Türkiye’ye ‘evine dön’ çağrısında bulunuyor. CHP’yi bilemem, ama MHP içinde bir damarın bu gidişatı en azından sezgisel olarak doğru okuduğunu ve bunun seçim sandığına yansıyacağını düşünüyorum. Nitekim 12 Eylül referandumunda bunu yaşadık.
***
Evet. Dünle kıyaslanmayacak ölçüde aktif, savunma hattını siyasi sınırlarında değil, doğal sınırlarında kurmayı başaran, elbette ihtirasları olan ve çıkarlarını kovalayan bir Türkiye var.
İyi ki var.