Politika ve psikoloji
AB içinde Türkiye’nin tam üyeliğine enerjik tarzda karşı çıkan üç ülke var. Bunlar; Avusturya, Almanya ve Fransa.
Avusturya’nın aleyhdarlığı aşağı yukarı tamâmen psikolojik sebeblere dayanıyor. Birilerinin çıkıp Avusturyalı yöneticilere şunu anlatması lâzım ki artık 1683 Yılı’nda, yâni ikinci Viyana muhâsarası devrinde değil 2011 Yılı’ndayız ve hâlihazırdaki Türkiye başbakanının adı da artık Merzifonlu Kara Mustafa Paşa değil Receb Tayyib Erdoğan’dır.
Zor iş.
Çünki polise gidip isim vererek bir şahsın sizi tehdîd etdiğini söylerseniz bu somut bir durumdur. Ama gidip sizi meselâ Ebenneka adlı bir cinin tâkıyb etdiğini ve öldüreceğini iddia ederseniz akıllar biraz karışır.
Almanya’nın muhâlefetinde de gerçi psikolojik etkenler var ama burada meselenin en azından politik bir yanı da mevcud. Almanya bugün 27 AB ülkesi arasında hem ekonomik güç ve hem de nüfus bakımından ilk sırada geliyor. Sekiz milyonu ecnebî olmak üzere 82 milyon nüfûsu var. Türkiye’nin nüfûsu 74 milyon. Ayrıca Almanya’nın nüfûsu tedrîcen azalırken Türkiye’ninki her yıl bir milyon kadar artıyor. AB’de ikinci ülke 61,2 milyon nüfusla Fransa, üçüncüsü ise Türkiye’yi harâretle destekleyen Büyük Britanya (İngiltere). Ancak Fransa ve Britanya’nın nüfusları artıyor. Böyle giderse 2030 Yılı’nda en kalabalık ülke İngiltere, ikincisi ise Fransa olacak ve Almanya üçüncülüğe düşecek. Türkiye girerse birinci o olacak. Fransa ve Almanya’nın Türkiye’yi istememelerine en önemli sebeblerden biri bu. Britanya konuya stratejik bakabildiği için Türkiye’yi tehlike olarak değil tam aksine avantaj olarak görüyor. Bayan Angela Merkel ve Bay Sarkozy bu yetenekden yoksunlar. Tecrübeli diplomatlarına da kulak asmıyorlar. Çünki zannımca ikisinin de Türkiye bağlamında psikolojik sorunları var.
Bayan Merkel çok koyu bir Protestan papazın kızı. Alman Evanjelik Kilisesi ise Ermeniler bağlamında Türklerle adamakıllı dâvâlı bir müessese. Tamâmen haksız oldukları söylenemez ama bâzen çok da insafsızca vururlar. Ben Bayan Merkel’deki Türkiye antipatisini esaslı ölçüde buraya da bağlama eğilimindeyim. Onun için Başbakan Erdoğan’ın yerinde olsam bugün buluşunca AB konusunu açmam bile. Zîrâ ha ona konuşmuşsunuz ha duvara, fark etmez. Zâten gidici görünüyor.
Bay Sarkozy de “Osmanlı” dedeleri dolayısıyla Türklerle problemli bir şahıs. Bunlar Selânikli bir âile ve 1913’e kadar Osmanlı teb’ası. Aralarında Galatasaray Lisesi mezunları bile var. Anlaşılan Bay Sarkozy Fransızlar gibi “asil” bir milletin yanına kapağı atdıkdan sonra vaktiyle Türkler gibi “barbar” bir milletin mensûbu olmakdan biraz utanıyor. Ama seneye o da gidici görünüyor.
Türkiye’de ancak altı saat kalıp savuşmasının sebebi ise bence Carla’nın hasretine dayanamaması.
Hanımefendi geçenlerde “Kocam o kadar cevvâl ki bâzen iki beyni var sanıyorum.” cevherini yumurtladı. Eski “güzel” günlerden hergele bir arkadaşı da duruma sarâhat getirdi:
“Carla’nın anatomi bilgileri öteden beri zayıfdır. Başka bir organıyla karıştırmış olacak.”