Bir güzel adamın ardından
Tam da birtakım karanlık odakların ve kirli ellerin, milletin meşru temsilcilerini devirmek için bin türlü tezgah çevirdiği günleri, 28 Şubat dönemini anlatan bir yazıya hazırlanıyordum.
Necmettin Erbakan’ın başbakan olmasıyla etekleri tutuşan sermaye, bürokrasi ve de bir kısım medyanın; yalan, iftira, manipülasyon ve benzeri nice kirli araçla post-modern darbeye su taşıdıklarını; aynı çevrelerin ve odakların şimdilerde akıllara ziyan bir pişkinlik, yılışıklık ve utanmazlıkla demokrasiden söz ettiklerini, hatta ‘sivil dikta’dan dem vurduklarını anlatmaya hazırlanıyordum.
Olmadı...
***
Kaderin cilvesine bakın ki, 28 Şubat döneminin en büyük mağdurunu, sadece Türkiye siyasetine değil, İslam dünyasına damgasını vuran bir büyük siyaset ve dava adamını, bir gönül insanını kaybettik.
Necmettin Erbakan’ın hayatı, bir büyük yürüyüşün, sabırla ve damla damla biriken bir isyanın, milletin ve değerlerinin yok sayıldığı bir coğrafyada bunların yeniden inşasının öyküsüdür aynı zamanda.
***
Herhalde 10 yaşındayım. Babamla birlikte Almanya’nın Köln şehrinde Erbakan Hoca’nın konuşmasını dinlemeye gidiyoruz. Büyük bir spor salonunda, kürsüye yakın bir yerde duruyorum. Uzun bir konuşma. Bir su kovasını ters çevirip oturduğumu hatırlıyorum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Herhalde yorgunlukla dalmışım. Birden kürsüden akan kalabalığın sesiyle irkildim. Uzun boylu ve gözlerinin içi gülen Erbakan Hoca’yla göz göze geldiğim anı hiç unutamadım.
Sadece Türkiye’de değil, rızık derdiyle gurbete koşan, sahipsiz, kimsesiz yüzbinlerce insanımıza Avrupa’da sahip çıkan, onları ayakta tutan muazzam bir organizasyonun da mimarıydı Erbakan Hoca.
Allah ondan razı olsun.
***
Erbakan Hoca hayalleri olan bir liderdi. ‘Reel politik’ denilen dayatmaya boyun eğmeyen bir ufkun ve misyonun adamıydı. Hayalleri olmayan kupkuru adamların asla anlayamayacağı bir gönül zenginliğinin sahibiydi. İsmet Özel’in ‘Bize yüzde 6 derler’ sözünde ifadesini bulan bir hayaldi bu.
Bugün vizelerin kalktığı, siyasi sınırların anlamını yitirdiği, komşularımızla, kardeşlerimizle kucaklaştığımız her adımda onun emeği var.
Filistin’i, Bosna’yı, Afganistan’ı, uluslararası sistemin çevirdiği dolapları, bir büyük medeniyetin çocukları olduğumuzu, sadece yaşadığımız ülkeden değil, tüm dünyadan sorumlu kılındığımızı onunla öğrendik.
Dün Erbakan’ın D-8 projesine hayal diye bakanlar, bugün Türkiye’nin nasıl bir güce eriştiğini görebiliyor mu acaba?
***
Zulme uğradı. Kurduğu siyasi partiler hukuk tanınmaksızın kapatıldı. Milletin oylarıyla geldiği iktidardan, bin türlü hileyle indirildi. Ama asla hukukun üstünlüğünden ve adaletten öte bir duruş sergilemedi. Dün de, bugün de herkes biliyor ki, mesela 28 Şubat döneminde onun tek bir işaretiyle sokaklar bambaşka bir renge bürünebilirdi.
Kendi ifadesiyle ‘Milletin saadetini ve Hakk’ın hatırını herşeyin üzerinde gören’ bir anlayışla sabır tavsiye etti herkese. Sabırla davasını savundu, ‘Seni Seviyoruz Savunan Adam’ diye gönüllerde taht kurdu.
Bugün dört bir yanımızdaki ayaklanmaların, yangınların ortasında herkesin gözünü Türkiye’ye çevirmesinde onun rolünü kimse unutmamalı.
Türkiye ona çok şey borçlu. Allah rahmet etsin, mekanını cennet kılsın.
***
Merhum Erdem Bayazıt’ın mısralarıyla bitirelim.
‘Ölümler vardır/ Can kuş gibi uçar gider/ Bir martının süzülüp/ Kaybolması gibi maviliklerde...
Biliyorum yaklaşıyoruz her an/ Biliyorum oruçlu doğar insan/ Ölümün iftar sofrasına...’