At idrarı
Ömer Fahreddin Paşa, Medineyi Münevvereyi İngilizlere karşı canhıraş bir şekilde müdafaa ederken açlık baş gösterince nasıl ki ‘Asker evlatlarım! Dinimizde çekirge eti haram değildir, müdafaaya devam edebilmek için bu hayvanın etini yiyebilirsiniz’ demişse...
Nasıl ki askerimiz, Şanlı Peygamberi -sallallahü aleyhi ve sellem- ve O Peygamberin devleti, Devlet-i aliyyeyi Osmaniyyeyi Muhammediye uğruna çekirge yemişse...
Aynı asker, Trablusgarb’da, Bingazi’de, Derne’de de at idrarı içmek zorunda kalmıştır!..
1911-1912 Trablusgarb Harbi Osmanlı İmparatorluğuyla İngiltere Krallığı arasında cereyan etmiştir. İtalyanlar daha sonra Antalya’yı işgal edecekleri gibi Libya’yı da işgal etmişlerdir. Trablusgarb Harbi, bugünkü Libya, Adriyatik Denizi, Ege Adaları ve Kızıldeniz’de cereyan etmiştir.
İttihatçılar, Sultan Abdülhamid’i üç yıl önce devirmişler, ama devlete hakim olamıyorlar. İtalyanlar, Trablusgarb’a çıkarken, başkaları da başka yerlere saldırmakta. Bu işgaller, 10 yıl boyunca kudurarak devam edecektir.
Libya çöl, sıcak dayanılmaz halde. Askerlerimiz, işgalci İtalyanlara karşı aslanlar gibi dövüşmekteler. Fakat, askerin erzak olarak da cephane olarak da desteklenmesi gerekir. Doğru da bunu kim yapacak? Alman güdümüne girmiş ittihatçılar iktidar mücadelesiyle rakiplerini temizlemekteler.
Cephede çarpışanlarsa zabit ve neferleriyle/subay ve erleriyle bir damla suya muhtaçlar. Askerimiz, bin damla kan döküyor lakin bir damla su bulamıyor. Sıcak yakmıyor, kavurmakta. Mülazımı sani/Üsteğmen Cevdet, Trabzonlu bir delikanlı. Dili damağına yapışmakta. Artık hayaller görüyor. ‘Sular, ileride sular var’. Ne suyu, sanrı/halüsinasyon. İşte o sırada bir atın idrarını yapmakta olduğunu fark eder. Cevdet Üsteğmen koşar matarasını doldurur ve kafasına çeker.
Bu genç, gün gelir Türkiye’de Cumhurbaşkanı olur. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay resmî kabullerde yemek yerken bir süre sonra yaveri gelip kulağına bir şey fısıldamakta ve o da yemeği bırakmaktadır. Bir, üç, beş. Merak edilir. Israr üzerine gerçek anlaşılır. Trablusgarb Harbinde içtiği at idrarı, Mülazımı sani Cevdet Efendi’nin beynindeki doyma hissini iptal etmiştir. O günden beri ne zaman doyduğunu bilememektedir. Onun için yaver, doydu kanaatine varınca gelip kulağına eğilmekte ve ‘efendim doydunuz’ demektedir.
Kim bilir o Trablusgarb vilayetimiz daha böyle nice ürpertici sahneler yaşamıştır. Devrin subayları, ilmihalini bilen insanlardır. Eminiz ki mecbur kaldıklarında onlar da Çöl Aslanı Fahreddin Paşa gibi seslenmişlerdir: ‘Asker evlatlarım! Fıkıhta ölmeyecek kadar leş yemek caizdir... Ölmüş at ve katırlardan yaşayacak kadar pişirip yiyebilirsiniz!..’
Şimdi beyinleri şartlanmış bazıları diyeceklerdir ki Libya’da ne işimiz vardı?
Şayet, İtalyanlar, Antalya’da tutunup kalabilselerdi bugün sen ‘Antalya’da ne işimiz vardı?’ diyecektin. Fransızlar, Maraş’ta kalsalardı, Ruslar Kars’ta, İngilizler İstanbul’da kalsalardı ‘oralarda ne işimiz vardı?’ diyecektin.
Sen sormayı bırak da kendin cevap ver:
-Senin bu memlekette ne işin var?
Veya sus örovizyon şarkını dinle.
Neden emperyalistlere sormadığını ikide bir bize sormaktasın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.