OSMANOĞULLARI: Hânedân protokolü
Osmanoğulları Hânedânı, şehzâde+sultan’lardan oluşur. Babası Osmanoğlu (yani şehzâde) olan prense şehzâde, prensese sultan denir. Şehzâdelere 19. asırda -velîahd da olsalar -Efendi denir: Velîahd-i Saltanat Yûsuf İzzeddîn Efendi, Şehzâde Süleymân Efendi gibi... Prensesler ise doğdukları andan îtibâren sultan’dır: Ayşe Sultan, Fatma Sultan gibi...
Şehzâdeler+sultanlar=Osmanlı Hânedânı âzâsı (bugünkü dilde: üyesi) olarak Osmanoğullarını oluşturur. Osmanlı Hânedânı diye bu şehzâde ve sultanlara denir. Bugün hayatta 25 şehzâde+16 sultan bulunuyor. Bunların dışında şehzâdelik, sultanlık, Hânedân üyeliği iddia edenler sahtekârdır ve Avrupa hânedânlarına da bir sürü sahtekârın musallat olması gibi olağandır.
Bugün hayatta bulunan 25 şehzâdenin en yaşlısı Osman Bâyezîd Efendi, Paris 23.6.1924 doğumludur, New York’tadır, Hânedân’ın en yaşlısı olarak Hânedân reîsi sayılıyor. 87 yaşındadır. Sonra Dündâr Efendi geliyor ki, Şam 20.2.1930 doğumludur, Şam’dadır. En genç şehzâde ise 3 yaşındaki Batu Bâyezîd Efendi’dir, Londra’dadır (doğumu Londra 23.4.2008).
Bugün hayatta bulunan 16 sultânın en yaşlısı Fatma Nesl-i Şâh Sultan’dır. İstanbul’dadır. Dolmabahçe Sarayı’nda 4.2.1921’de doğmuştur. Anne tarafından da Osmanoğlu olmak bakımından, hânedânın tarihi içinde bu durumdaki birkaç Osmanoğlu’ndan biridir. En genç sultân ise Asyahan Sultan’dır, İstanbul 10.1.2004 doğumludur. İstanbul’da 7 yaşındadır.
Şehzâde çocuklarına erkekse şehzâde ve efendi, kız ise sultan dendiğini tekrarlıyorum. Sultan çocuklarına ise erkekse sultân-zâde veya bey-zâde, kız ise hanım-sultân denir. Bunlar da prens ve prensestir. Fakat şehzâdeler gibi tahta çıkmak hakları yoktu. Batı protokolünde bunlara (S.A.=Son Altesse) diye hitâb edildiği halde, şehzâde ve sultanlara (S.A.I.=Son Altesse Impériale) şeklinde hitâb edilir ve yazılır.
Sultân eşleri olan erkekler resmen “Dâmâd” unvanını, şehzâde eşleri ise “Hanımefendi” unvanını taşırlar, her ikisi de prens ve prenses protokolüne girerler.
Önemli hatırlatma: Şehzâde ve sultanlar (hânedân üyesi), fakat sultan çocukları (kız veya erkek olsunlar), dâmâd’lar ve şehzâde eşleri (hânedân mensûbu) statüsündedirler. Yani Osmanlı Hânedânına mensup, fakat Osmanoğulları’nı oluşturan Hânedân üyesi değillerdir.
Hanım-sultan ve sultan-zâde eşleri ve çocukları hiçbir sıfat taşımazlar. Bunlar sıradan fertler gibi bey ve hanım’dır. Bu durum, Avrupa hânedanları ile uyumlu değildir. Hiç değilse sultan-zâdelerin eşlerine prenses statüsü tanınması düşünülürse de, Osmanlı Hânedânı yukarıda sunduğum gibi oluşur. Ancak annesi hanım-sultan, onun annesi sultan, onun babası şehzâde olan ve halktan sayılan bir hanım, hiç unvan taşımadığı halde, miras hakları mahfuz ve diğer vatandaşlar gibidir.
Türkiye’de Osmanlı protokolünü de, Avrupa hanedanları protokolünü de kimse öğrenmemiştir. Halbuki tarihçiler için şarttır. Yayınlarda unvan ve rütbelerde yanlıştan geçilmemektedir. Ben Osmanoğulları’nı başlangıcından günümüze kadar jeneoloji bakımından, bütün isimler ve bütün tarihler (gün tarihleri) ile, gerekli her türlü tafsilâtla, Devletler ve Hânedanlar adlı 5 ciltlik eserimde kaleme aldım. 1300 sayfa hacmindeki 2. cilt, münhasıran Osmanlı’ya ayrılmış, Kültür Bakanlığı tarafından 3 baskısı yapılmıştır. Hânedân mensupları çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Bunları İhlâs Haber Ajansı’ndan İbrahim Pazan, sürekli izliyor. Değişiklikleri bana ve Türkiye gazetesine günü gününe bildiriyor. Ben 1952’den bu yana yalnız yazılı kaynaklardan değil, pek çok şehzâde ve sultân ile görüşüp bilgi topladım.
Osmanlı’da asâlet (soyluluk) sadece Osman Gazi’nin erkek yoluyla doğrudan inen torunları olan hânedâna -ki Osmanoğulları diyoruz- mahsus sayılmıştır. Gerçek asalet için babadan tevârüs edilmiş resmî bir soyluluk unvânı gerekmektedir ki, böyle bir şey Osmanlı için bahis konusu olmamıştır (Fr. noblesse titrée). Halbuki İslâm öncesi Türk devletlerinde ve Osmanlı dışı Müslüman Türk devletlerinde, Arap ve her milliyetten Müslüman toplumlarda, istisnasız bütün Avrupa devletlerinde bulunduğu gibi, soyluluk mevcuttur. Osmanlı’da olmaması çok demokratik sayılmışsa da, gerçekte olumlu bir yapı değildir. Geniş ölçüde Fâtih’in kurduğu bir sistemdir. Kaanûnî döneminde olgunluk kazanmıştır. Soyluluk ve soylular olmaması, Osmanlı kültür ve san‘at hayatının, Avrupa’daki ölçülerle gelişmemesinin başlıca sebebidir.
Ancak Osmanlı sisteminde -halîfe de olan- hâkanlarımızın erkek ve âkil olması şartı yadırganmaz. Zira bütün Fransa ve Almanya hânedânlarında da kadın tahta çıkamaz. Bu bir sistem meselesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.