Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Göl ya da nehir ne kadar derin?..

Göl ya da nehir ne kadar derin?..

Beraberinizdeki kişilerle beraber, mutlaka ulaşılması gerektiğini düşündüğünüz bir hedefe doğru yola çıktınız... Yol uzun ve engellerle dolu, engellerden başlıcası da bir nehir ya da göl; geçmek zorundasınız ama derinliği hususunda fikir sahibi değilsiniz.

Erbakan Hoca bütün hayatını, bu ülkenin gerçek sahiplerinin karşı karşıya bulundukları zorlukları aşabilmeleri, en azından bütün mahiyetiyle tanıyabilmeleri çabasına hasretmiştir dersek, yanlış söylememiş oluruz: Engellerden çoğunu bizlerle beraber aştı ve kalanlar hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağladı... Geçmek zorunda olduğumuz gölün ya da nehrin ne kadar derin, ne kadar tehlikeli olduğunu biliyoruz artık...

Almanya'da bulunduğu dönemde, İkinci Cihan Savaşı'nın nerdeyse tamamen yakıp yıktığı bir ülkenin kendi küllerinden yeniden doğuşuna başlama sürecine şahit olan ve belli ölçülerde buna katkısı da bulunan Erbakan Hoca'nın; Türkiye'ye döner dönmez, kendi ülkesinin kalkınması için kollarını sıvadığını biliyoruz.

Kalkınabilmeye çok müsait bir ülkedir Türkiye... Ancak sanayileşmek için birtakım girişimlerde bulunulmuş olsa da, bunlar mutlu sona ulaştırılamamıştır ve hemen her şeyi dışarıdan almaya mecbur durumdadır.

Akademisyenliğini sürdürürken, bir yandan da bir şeyler yapılabilmesi için gayret etmektedir. Sonunda, bir şeyler yaptırmaktan çok yapmak durumunda kaldığını anlar, Gümüş Motor için çalışmalarına başlar. Bu süreçte karşı karşıya kaldığı zorlukların kaynağı, ülkenin motor yapmasına karşı oldukları anlaşılan bir avuç mutlu azınlığın güdümündeki Odalar Birliği'dir. Çalışmalarını bu yöne teksif eder.

Odalar Birliği'ndeki Sanayi Dairesi Başkanlığı'nı Genel Sekreterlik ve ardından da Başkanlık takip eder. Ne yapmak istediğini iyi bilenler, polis marifetiyle başkanlığına mani olunca; iplerin iktidarda düğümlendiğine kanaat getirir ve siyasete girer.

Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet, Saadet... Biri kapatıldıkça öbürünü kurduğu partilerin hedefi hep aynıdır: Yeniden Büyük Türkiye ve Yaşanabilir Bir Dünya!..

Önce Ahlak ve Maneviyat der, Ağır Sanayi der...

İmam-Hatip okulları, çocuklarının dinlerini dünyalarıyla beraber öğrenmesini isteyen ailelerin hizmetine girmeye başlarken; fırsatını her bulduğunda da bir fabrikanın, bir tesisin, bir organize sanayi bölgesinin temellerini atar... Tek tek harekete geçirilen projeler, kafasında oluşturduğu muhteşem bütünün parçalarıdır.

Sanayi girişimi, yaygınlık arzetmektedir ve bu sebeple sosyal anlayışla atbaşı gider. Ülke coğrafyasının gözden ırak bölgelerini de şenlendirmektir hedef.

Erbakan Hoca'yı, 'sanayileşmek, sizlere fabrikalar kazandırmak ve ülkeyi mutlaka kalkındırmak istiyor...' gibi doğru sözlerle halka şikayet etme imkanı bulamayacak olan mütegallibe ve sözcüleri, döneminin en 'ilerici' insanını, 'gerici, mürteci, yobaz' gibi sıfatlarla suçlama yolunu seçerler...

Erbakan Hoca ne yaptığını iyi bilmekteydi...

Erbakan Hoca'yı mutlaka halkın gözünden düşürmek gayretinde olanlar da, O'nun ne yapmak istediğinin ve neler yaptığının farkındaydılar...

Temsilciliklerini ve mümessilliklerini yaparak hayatlarını sürdürdükleri ve hep beraber hareket etmek zorunda oldukları dış güçler gibi; kendileri de Erbakan Hoca ve onun hedeflerinden ölümüne korkmakta idiler; çünkü üreten ve yakın olduğu pazarları ihata eden bir Türkiye, daima korkulu bir rüyadır onlar için...

Bu yazı, Erbakan Hoca'yı bir kere daha rahmetle anmak ve vaktiyle kendisine karşı olup da ardından üzüntülerini beyan edenlerin, geçmişte aslında neler yaptıklarını beyan sadedinde kaleme alınmıştır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi