Fazıl Say'ın ötekileştirme hakkı var mı?

Fazıl Say'ın ötekileştirme hakkı var mı?

Fazıl Say’ın sözleri üzerinden başlayan tartışma sürüyor. Ertuğrul Özkök öncülüğündeki koronun tezi şu:

‘Fazıl Say’ın kaygılarını anlamak zorundayız. Eğer saygın ve dünya çapında bir sanatçı bunları söylemişse, en başta ülkeyi yöneten iktidar kendisini sorgulamak zorundadır.’

Kısaca Say’ın sözlerini hatırlayalım. ‘Azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Bakan eşleri türbanlı. İslamcılar güç kazandı. Çankaya Köşkü’ne çağrılmadım. Türkiye’yi terkedebilirim.’

Bu sözlere farklı tepkiler geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, davet konusundaki üzüntüsünü ifade etti.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, ‘Bir sanatçının toplumuna yabancılaşması’ndan duyduğu kaygıyı dile getirdi.

Ancak bir açıklama var ki hayli tartışma yarattı. O sözlerin sahibi AK Parti’nin önemli ismi Mir Dengir Fırat:

‘İstedikleri ülkede yaşayabilirler. Çok üzüntü yaşayacağımızı düşünmüyorum.’

Bu sözler, ‘Fazıl Say’a kapıyı göstermek’ şeklinde manşetlere taşındı.

Cumartesi gecesi SKY Türk’te Enver Aysever’in sunduğu Açık Görüş programını izliyoruz.

Konuk AK Parti’den Reha Çamuroğlu.

Program sunucusu AK Parti’li Fırat’ın sözlerini yorumluyor:

‘Bu Fazıl Say’a kapı göstermek değil midir?’

Reha Çamuroğlu’nun cevabı:

‘Sayın Fırat’ın sözlerinin tamamına katılıyorum. Burada kapı göstermek filan yok. Üzülmek zorunda mı Sayın Fırat?’

Can alıcı tespitini ise devamında yapıyor.

‘Biz ve onlar diye bir milleti ikiye bölen bir sanatçı sorumluluğunu yerine getirmiş mi oluyor? Nedir bu ötekileştirme? Biz yüzde 30, onlar yüzde 70 ne demek?’

Dengir Fırat, Say’ı ülkeden kovuyor mu?

Peki AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ne söyledi de bu tür yorumlar ortaya çıktı.

En iyisi bu açıklamaların muhatabı olan Dengir Mir Fırat’ı bulmak ve onu dinlemekti.

Biz de öyle yaptık.

İşte Dengir Bey’e sorularımız ve cevapları.

- Fazıl Say’la ilgili sözleriniz tepkiyle karşılandı. Ona kapıyı mı gösterdiniz. Yani ülkeyi terketmeli mi?

- Benim böyle bir kastım yok. Böyle bir hakkım da olamaz. Söylemek istediğim temel olarak şu. İnsanların temel özgürlüklerinden birisi yaşamak istediği ülkeyi seçebilme hakkıdır.

- Yani seçsin ve gitsin mi diyorsunuz?

- Hayır efendim. Ne münasebet. Asla böyle bir şey söylemiyoruz. Sadece insanlar bir ülkede yaşamak istiyorsa, hatta o ülkenin vatandaşı olmak istiyorsa bu onun hakkıdır. Belki böylece daha mutlu olabilir. Buna da saygı duymak lazım.

- Peki Türkiye’nin geleceğine ilişkin kaygılarını paylaşıyor musunuz?

- Ben de şunu sormak istiyorum. Neden sanatçılar layüsel (sorgulanamaz) insanlar olsun ki. Sanatçı olmak çok daha hassas olmayı gerektirmez mi? Siz % 30’u kendiniz sayıp % 70’i aşağılamak hakkını nereden alıyorsunuz. Dünya çapında bir sanatçıya doğrusu bunları yakıştıramadım.

Fırat’ın şu değerlendirmesini aktararak noktalayalım.

‘Türbanlı olan da, olmayan da aynı düzeyde bu ülkenin vatandaşıdır. Kimse bunu ayıramaz. Kimse bir başkasından daha fazla vatandaş değildir. Birini ötekine tercih eden bir yaklaşım geliştiremez. Benim itirazım bunadır. Yoksa düşünce özgürlüğü konusunda benim bugüne kadar ki çizgim ortadadır.’

Hürriyet’in yeni Malezya komedisi

Birinci Malezya komedisi malum. Şerif Mardin Hoca’nın sözleri üzerinden Türkiye’nin Malezyalaşma sürecine girdiğini sözümona tartışmaya açmıştı Hürriyet.

Yeni YÖK Başkanı’yla birlikte Malezya kapısı açıldı ya.

Bu kez aynı gazete bir şekilde Malezya’ya giden akademisyenlerin listesini çıkarmış.

‘Yolu Melazya’dan geçen herkes bu iktidar döneminde yükseliyor’ tezi işleniyor.

Bu arada haberin başlığı da pek zekice!

‘İşte Malezya’nın Türk Biraderleri’.

‘Hep masonları eleştiriyorsunuz, ama sizin aranızda da benzeri bir dayanışma var’ mesajını veriyor büyük gazete.

Haberi ciddiye almak ve okumak için boşuna çaba harcamayın.

Mesela Teoman Duralı Hoca’nın portresine düşülen not şöyle. ‘En liberalleri.’ Daha öteye gitmeye hiç gerek yok.

El insaf deyip bu haberde pay sahibi olanlara Teoman Hoca’nın ‘Çağdaş Küresel İngiliz-Yahudi Medeniyeti’ kitabını tavsiye edelim.

Yoksa bu kadar cehaletle bir tartışma nasıl devam edebilir ki.

Biraz utanmak gerekmez mi?

YÖK tartışmaları başlar başlamaz yeniden sahneye çıktı.

Tehditkar ve çirkin bir üslupla.

Kendi YÖK Başkanlığı dönemindeki icraatlarını anlatıyor.

Şimdiki İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü’nden nasıl aldığını hatırlatıyor.

Tuhaf bir güç gösterisi.

Hızını alamıyor.

Yine Kırıkkale’de görevli bir başka akademisyeni, Alev Erkilet Başer’i doktora çalışması yüzünden nasıl üniversiteden attığını anlatıyor.

Pes doğrusu.

Bu ne rahatlık.

Bu ne pişkinlik.

Döneminde ne kadar bilimsel üretim olduğunu, üniversitelerde ne tür atılımlar yaptığını anlatmak yerine, ‘derin adam’ pozlarıyla ortalıkta geziyor.

Çünkü işin bu tarafında söyleyecek sözü yok.

Elbette tanıdınız.

Prof. Kemal Gürüz.

Eski YÖK Başkanı.

Ulusalcı cephenin yeni öncülerinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi