İslâm’ı yeniden yorumlama misyonu
Zaman zaman kendine İslâm’ı yeniden yorumlama misyonunu yükleyen insanlarla karşılaşıyoruz. Kimisiyle yüz yüze, kimisiyle medyada...
İslâm’ı yeniden yorumlama misyonundan, İslâmî ilmî gelenek içinde kalarak yapılan “ihya ve tecdit” faaliyetinden bahsetmiyoruz. Söylenenlerin içeriğine dikkatle baktığımızda bundan kastın tarih boyunca ümmetin ittifak ettiği kriterleri yapı-bozuma uğratmak olduğunu görürüz. İhya ve tecdit Müslümanlara ait tutarlı bir usûl zemininde ehli tarafından yapılan önemli bir faaliyettir. Oysa bu misyonu kendisine yükleyenlerde Kur’an ve Sünnet müktesabatının güçlü olmadığını, usûl bilgisinin çok kıt olduğunu gözlemlemekteyiz.
Bu misyonla öne çıkan kişilerin söylemlerindeki tutarsızlıklar da saymakla bitmez. İslâm’ın asırlardır doğru anlaşılmadığı, ataerkil yorumların dini esir aldığı, çağdaş yeni bir metodoloji kullanarak İslâmî hayatı yeniden yapılandırmak gerektiği iddiaları en bâriz özellikleri.
Hadislerin ise özel hedef seçildiğini görüyoruz. Hadislerin bir ve ikinci hicrî asırdaki Arap kültür yapısının derlenmesiyle oluşturulduğu iddiaları, birtakım ahlâk ve ibâdetlerle ilgili hadisleri benimsedikten sonra diğerlerinin terkini öngörüyor.
Böyle bir yolu takip etmeleri elbette onları ilgilendirir. Ama diğer Müslümanları da aynı fikre ikna etmeyi misyon addettiklerinden başat işleri içeriden ama dışarıya ait yöntemlerle bize ait her şeyi acımasızca ve rencide ederek eleştiriyorlar. En çok da muhaddisleri hedef seçiyorlar.
Muhaddisleri suçluyorlar, çünkü muhaddisler onlara göre senet tenkidine önem vermiş, metin tenkitini rivâyetlere tatbik etmeyerek büyük suç işlemişler! Bugün İslâm’ın evrensel değerlerle buluşması için senet tenkitini bir tarafa bırakarak metin tenkitine yönelmek şartmış. Bu yapılmadan da doğru bir İslâm okuması yapılamazmış vs.
Oryantalizmin ve modern çizgideki Müslümanların bu bağlamda günah keçisi kıldıkları kişi de maalesef İmam Şâfî oluyor. Zira o yazmış olduğu “Risale” kitabıyla hadisleri kodife etmiş, o güne kadar bağlayıcı olmayan Arap kültür birikimini güya Hz. Peygamber’e nisbet ederek ümmetin başına çorap örmüştür.
Bir şeyin altını teknik ayrıntıya girmeden çizmek istiyorum. Bunların râvi tenkitini reddetmelerinin temel sebebi; senet tenkitinin onların problemini çözmemesidir.
Çünkü senet tenkitinden amaçlanan hangi rivâyetin Allah Rasûlü’ne (sas) ait olduğunu hangisinin de olmadığını tesbit etmektir. Bunun için de râvilerin karakterlerini, ezber ve anlama kabiliyetlerini analiz etmek vardır. Bundan amaç ise hadis metninin Efendimize nisbetinin sıhhat derecesini ölçmektir. Senet tenkitine öncelik bu yüzden verilmiştir. Bu metin tenkiti yapılmadığı anlamına gelmez elbette.
Ama yeni misyon sahiplerinin niyetinde, muhaddislerin yaptığı gibi, neyin Hz. Peygamber (sas)’e ait olduğunu ve neyin olmadığını tesbit etmek yoktur. Onların derdi Hz. Peygamber’in neyi deyip neyi diyemeyeceğini belirlemektir. Metin tenkitine dâvetle yaptıkları şey budur ve bunu da modern değerleri esas alarak yapmaktalar.
Metin tenkiti örtüsü altında modern değerlere ters düşen hadisler ayıklanmakta, ters düşmeyen hadisler de lütfen kabûl edilmektedir.
Klasik usûlde varolan metin tenkitinin sadra şifâ olmaması da aynı mantık sebebiyledir. Klasik usûl metin tenkitinde yapılan da Efendimiz’e ait olanla olmayanı tutarlı bir metodolojik çerçevede tesbit etmektir, yoksa Hz. Peygamber’e ne söyleyip ne söyleyemeyeceğini öğretme çabası değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.