Bir başka güzeldi o Mayıs’lar...

Bir başka güzeldi o Mayıs’lar...

İki gündür pek keyfim yok!.. Grip midir, ne zıkkımdır, bir soğuk algınlığı ki, sormayın!.. öksürük, gıcık, burun tıkanıklığı, hepsi tam tekmil..
Havalar da enteresan.. Güya Mayıs, ama ne biçim Mayıs?.. Gündüz ılık gibi, akşamları soğuk!.. Bizim gibi rüzgardan nem kapanların tepesine biniyor, ondan sonra vur kafayı, iç ilaçları.. Ama ben bu defa sistemi değiştirdim, limonlu ıhlamura takılıyorum... Karanfili de yanında promosyon!..
Gazeteleri okuyorum.. Okuduğuma da pişman oluyorum... İki gram keyfimiz var, o da gidiyor.. Şöyle ufuk açıcı, insana moral verici bir habere rastlayamıyorum.. O ona, öteki öbürüne, yerleştirip duruyor!.. İnsanlar birbirlerine son derece kinli.. Birbirini kabullenme noktasında fevkalade zorluk görüyorum.. Zannedersiniz ki ülke düşman işgali altında.. Sevgi, saygı hak getire!.. İsimler, Ahmet, Ali, Veli, ama tahammül yok.. On gündür bir Hüseyin üzmez hikayesi aldı başını gidiyor.. üzmez’in bizatihi kendisi, “Bu bir komplo, mahkemede konuşacağım” dese bile, malum çevreler bunu dahi kabul etmiyorlar.. Onlar kafalarında olayı bitirmişler!.. üzmez’in şahsı önemli değil.. üzmez’in şahsında bir misyonu ortadan kaldırmanın gayreti var.. “Kişi yaptığından sorumludur” diye yüz bin kere söylense de bu ifadenin hiçbir kıymet-i harbiyesinin olmadığı görülüyor.. Gazetelerde, televizyonlarda hep aynı görüntüler.. Hatta daha da ileri gidip “Hüseyin üzmez tefrikaları” yapanlara bile rastlıyorsunuz.. Hani hukuka saygı?.. Nerede mahkeme kesin karar verene kadar kişinin masumiyeti ilkesi?.. Hepsi masal demek ki!.. Eline geçirince davulun tokmağını, vur babam vur!..
“Peki ne oldu bize gerçekten?.. Bu toplum 30-40 sene önce böyle miydi?.. Bu aziz vatanın her karışında birbirini seven, birbirine karşı şefkatli davranan insanlar nereye gitti?.. Buharlaştılar mı yoksa?.. Şimdilerde Allah’ın selamını bile esirgeyen insanlar görüyorum.. Birbirlerini sevmeyen insanların çoğunlukta olduğu bir topluma da Allah(cc) saadet, selamet bahşeder mi?.. Bırakın karşı safın kaydıraklarını, kendi kulvarınızda bile acayip tipler var.. Bir yazı yazıyorsunuz, adam sizin yazınızı kabullenmiyor.. Hadi olabilir diyorsunuz, okuyucudur, yanlış anlamıştır vs.. Fakat hakaret dolu sözlere muhatap oluyorsunuz.. Müslümanın birbirine tahammülü olmazsa şayet, karşı yakanın aktörlerinden ne beklenilebilir?..”
İnşallah düzelir bu durumlar diyelim ve bugünkü yazımıza devam edelim..
Başlığımızda “MAYIS” ayından bahsettik. Gerçekten Mayıs dendiği vakit içim kıpırdanır.. Yemyeşil dağlar, cıvıl cıvıl öten kuşlar gelir aklıma.. Bu güzel ay tabiat açısından bir değişimin başlangıcıdır.. Bizim gibi İstanbullular iyi bilir, Boğaziçi’nin her iki yakasını kuşatan “erguvan çiçekleri” de bu ayda neşvü nema bulur.. İstanbullular için bir nostaljidir Boğaz’ın erguvanları..
Tabii, işin içinde Mayıs ayı, İstanbul, Boğaziçi, Erguvan çiçekleri olunca ister istemez kendinizi nostaljinin içerisinde bulursunuz..
Evet değerli dostlarım, hatıralardan daha tatlı ne olabilir?.. Samimi söyleyeyim ki, hiçbir şey!.. Pertevniyal Lisesi’nde talebe olduğum o güzel yıllar.. Arkadaşlarla Mayıs’ın gelmesini dört gözle beklerdik.. Zira Mayıs gelince talebe için her şey bitmiş olurdu.. O zamanlar, çocuklara fazla ders saati yüklenilerek zulüm edilmezdi.. Mayıs sonu oldu mu, tatil başlardı.. Yine o yıllarda 1 Mayıs resmi tatildi.. Okullar kapalıydı.. Biz hemen arkadaşlarla kısa bir istişareden sonra 1 Mayıs’ta ne yapacağımızın kararını verirdik.. İstikamet belliydi.. Her zamanki gibi Ada’ya gidilirdi.. Ya Heybeli ya da Büyükada.. Ama ekseri Büyükada’ya gidilirdi!.. çamlıklar, Dilburnu, fayton sefası, unutulmayacak güzelliklerdi.. Hele o vapur seyahati, fevkaladeydi..
İstanbul 1 Mayıs sabahlarında cıvıl cıvıldı.. Tarihi Galata Köprüsü’ndeki Adalar iskelesinden Ada vapuruna binerdik.. O zamanlar 1953 İtalyan yapımı 3 vapur vardı ki, devrin en süratli ve modern gemileriydi... Paşabahçe, Dolmabahçe ve Fenerbahçe!.. Bunlar hem Ada, hem de Yalova seferi yapan vapurlardı.. Birinci, ikinci ve lüks mevkileri vardı.. Lüks mevkiye hali vakti yerinde insanlar otururdu.. Ayrıca bir de güverte kısmı vardı ki, neşe kaynağıydı... Bizim grubun takıldığı yerdi orası!.. Gırgır, şamata, bir alem!.. Ama her şey ölçülüydü, kimse rahatsız edilmezdi.. Vapurla ada seyahati, yaklaşık bir saati bulurdu.. Tabii esas film adadaydı!.. Ağaçların yeşili de, denizin mavisi de daha çılgındı.. Dilburnu’na attık mı kapağı, gel keyfim gel!.. O zaman belki bol para yoktu!.. Ancak bereket, belki bin kat daha fazlaydı.. Herkes, evlerinden getirdikleri yiyecekleri çıkartırdı.. Ve nefis bir sofra çıkardı ortaya!.. Samimi, mütevazı ve bereket dolu...
Pikaba takılan plaklardan dökülen nağmeler ise insana apayrı bir zevk veriyordu!.. Adada olup da “Ada Sahillerinde Bekliyorum” mırıldanılmaz mı hiç?.. Ya da, merhum üstad Şükrü Tunar’ın o unutulmaz Hüzzam şarkısı hatırlanmaz mı?.. “Ada’nın yeşil çamları, aşkımıza yer olsun!.. Ne çare ayırdı felek, kalplerimiz bir olsun!..” Ardından oyunlar, müthiş iddialı futbol ve voleybol maçları.. Derken, yeniden acıkan karınlar!.. Ve bir yemek faslı daha!.. çevreye olan saygıya bakın ki, içimizden birisi bıraktığımız çöplerin toplanması için görevlendirilirdi..
İşin en zevkli yanı dönüştü... Dilburnu’ndan iskeleye kadar konvoy halinde yürümek müthiş keyifliydi.. Ve 18.15 vapuru bizi yine Eminönü’ne getirirdi..
Ya sonra?.. Eminönü’nden 90 no’lu Draman otobüsüne bindiğimiz gibi doğruca Fatih ve evimize geliş!.. Ardından da o günkü maceranın muhasebesini yaparak uyuyacağımız deliksiz bir uyku..
İşte böyle dostlar... O zamanki Mayıs’lar bir başka güzeldi.. Daha sonra insanlar Mayıs’ları sulandırdılar.. Yazın habercisi olan bu ay, yıllarca adeta kan emici vampirlerin cirit attığı korkunç bir ay haline geldi..
özellikle de 1 Mayıs.. Gezilip tozulan değil, milletin korkudan evlerinden çıkamadığı bir gün olarak yaşatılmak istendi.. Aynen son 1 Mayıs gibi..
Halbuki Mayıs’ın ne suçu var?.. İnsanların bir kısmının şirazesi bozuksa, ya da şaftı kaymışsa, Mayıs ne yapsın?..
Netice-i kelam; özlüyorum bizim Mayıs’larımızı..
Geri gelmeyeceğini bilsem bile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi