AK Parti’nin cevabı
AK Parti’nin savunması, daha doğru ifadeyle ‘cevabı’ nihayet basına yansıdı. Bu metin pekçok bakımdan önem taşıyordu. çünkü sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada şaşkınlık ve yankı uyandıran bir davayla ilgili iktidar partisinin ne söyleyeceği merak ediliyordu.
Hükümetin bir yıl önce 27 Nisan 2007 tarihinde gece yarısı internette ortaya çıkan ‘muhtıra’ya karşı verdiği cevabı hatırlayalım. 27 Nisan’a karşı gösterdiği ‘duruş’la AK Parti, sistemin kendisine meydan okumasına karşı sessiz kalmayacağını beyan etmişti. Bunun karşılığını da milletin kendisine gösterdiği teveccühle aldı.
27 Nisan sonrası da kolay geçmedi. Cumhurbaşkanlığı konusunda yaşanan kriz, Anayasa Mahkemesi’nin akıllara ziyan 367 kararı, birdenbire tırmanan/tırmandırılan terör ve peşpeşe gelen şehit cenazeleri. Tüm bunlarla köşeye sıkıştırılan, bir yandan terör karşısında aciz gösterilmeye çalışılan, diğer yandan ‘cumhuriyet mitingleri’ üzerinden ‘toplumun büyük öfke duyduğu iktidar’ olarak ilan edilmek istenen bir siyasi parti.
22 Temmuz tüm bunlara çok net bir cevaptı. Millet bir kez daha kendisinden olana sahip çıktı. Gayrı meşru arayışları mahkum etti. Terörü kimin bir araç olarak kullandığını kelimenin tam anlamıyla birilerinin yüzüne çarptı. Dahası ülkenin bir bölümünü artık kaybedilmiş varsayanlara, ‘Hayır, orada yaşayan insanlar bu ülkenin ayrılmaz bir parçasıdır’ mesajını verdi.
Kuşkusuz ülkeyi kontrolünde tutma ve bu uğurda her türlü aracı gözünü kırpmadan kullanma kararlılığında olanlar için bu mesajlar kabul edilemezdi. Nitekim kısa bir sessizliğin ardından harekete geçildi. Bu defa sistemin kendisini koruma ve kollamasında öne çıkarılan aktör ‘yargı’ oldu.
Açıldığı andan itibaren hiç kimse bu kapatma davasını hukuki bir girişim olarak görmedi. üstelik iddianame o kadar açık ve net bir şekilde tarafını ilan ediyordu ki; anlaşılan metnin sahipleri hukuki olarak algılanmak gibi bir kaygı da taşımıyordu.
İşte bu yüzden partinin yapacağı savunma önem taşıyordu. İşte bu yüzden böyle bir iddianameye sadece hukukun değil, siyasetin, tarihin, sanatın, estetiğin ve hayal gücünün ufkuyla cevap vermek gerekiyordu.
Kuşku yok ki çok daha iyi metinler yazılabilirdi. Ancak şunu söylemek gerekiyor. AK Parti’nin iddianameye cevabı, öncelikle sergilediği ‘duruş’ bakımından doğru bir yerdedir. Eğilip bükülen, kendisini suçlu hissedip o psikoloji ile savunmaya kalkışan bir uslubun tercih edilmemesi çok önemli. Aksine, iddianamenin mantığını sorgulayan ve onun gerçekte nasıl bir Türkiye arzu ettiğini gözler önüne seren yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Sonuç bölümünden kısa bir alıntı yapalım dilerseniz:
‘Bir bütün olarak değerlendirildiğinde iddianame, toplumsal talepleri dile getirme görevi olan siyasilerin, toplumsal ve siyasi sorunlar karşısında adeta duyarsız ve dilsiz olduğu bir partiler düzeni istemektedir. İddianamede ‘delil’ olarak sunulan beyan veya eylemlerin özgürlükçü demokratik ve laik rejime yönelik bir tehdit oluşturduğu söylenemez. Aksine, bu sözde ‘deliller’le bir siyasi partinin kapatılmasının talep edilmesi, Türkiye’de demokrasiyi teksesli ve yasakçı bir boyuta taşıyabilecek bir tehdit niteliğindedir.’
İşte bu cümleler önemli ve yakın gelecek için umut verici.
Yine şu iddianame kitabı
Malumunuz AK Parti’ye yönelik kapatma davasının iddianamesi kitap oldu. (Elips Kitap, Ankara 2008) Bu kitap sadece iddianamenin metninden oluşuyor. Ancak arka kapağında benim o dönem yazmış olduğum ‘Erdoğan’ı cezalandırmak isteyen kim?’ başlıklı yazıdan alıntı yapılmış. Sadece bu yüzden kitabın bana ait olduğunu düşünenler oldu. Bununla ilgili küçük bir hot yazmıştım.
Bu defa da Milliyet Gazetesi adı geçen kitabı haber yapmış. Kitabın arka kapağındaki yazımdan sözedilirken benim ‘Erdoğan’ın derin devletle işbirliğini’ anlattığım gibi bir ifade yeralıyor.
İnsaf! Oradaki cümlelerim aynen şöyle:
‘Hele bunların da ötesine geçip Başbakan Erdoğan’ı ‘derin devletle işbirliği yaptı’ diye suçlamanın akılla izanla bağdaşır bir tarafı olamaz.’
Milliyet’te haberi yapan önder Yılmaz ve gazete yazıişleri, herhalde bu ikisi arasındaki farkı anlayıp hatalarını düzelteceklerdir.
Irak ve yeni adımlar üzerine
Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların ardından Türkiye’nin yeni bir hamle yaptığına ve Irak konusunda doğru yolda olduğuna işaret eden iki yazı yazdım Araya savunma metni girdiği için işin enerji boyutunu ele alan yazıya yer kalmadı.
Ancak not düşelim. Irak’ın güneyindeki petrol sahalarında Türkiye’den herhangi bir firmaya arama izni çıkmadı. Bu kararın Ankara’da şok etkisi yaptığını ve bu gelişmenin ardından Irak politikasında bazı adımlara hız kazandırıldığını burada aktarmış olalım.
Türkiye, Irak konusunda daha dikkatli ve kimilerinin yükseltmeye çalıştığı saçmalıklara kulak asmadan yoluna devam ediyor.