Beşşar Tatmin Edemedi
Beşşar Esed günlerden beri beklenen konuşmasını yaptı. Konuşmayı geciktirmekteki amacının olayların resminin tam olarak ortaya çıkmasını beklemek olduğunu söyledi. Yani bir bakıma dudaklarını konuşturmadan önce silahlarını konuşturdu. Belki Suriye’deki muhalefeti silahların susturabileceğini ve kendisinin zafer edasıyla konuşabileceğini, böylece artık “bölücüler, ayrımcılar, fitneciler (!)” dosyasını kapattığını, kaldığı yerden yola devam edeceğini söylemeyi umuyordu. Ama bu olmadı.
Birçok yorumcunun dile getirdiği ve bizim de daha önce konuyla ilgili yazımızda işaret ettiğimiz üzere Beşşar Esed aslında önce silahları konuşturma yoluna gitmekle büyük hata etmiştir. Çünkü Suriye halkı yıllardan beri sürdürülen baskıcı uygulamalara son verecek ve düşünce özgürlüklerinin önünü açacak reform planlarının hayata geçirilmesi konusunda güvence verilmesi halinde tepkisini meydanlara taşımadan uzlaşmaya yatkın görünüyordu.
Bu açıdan bakarsak asıl resmin tam olarak ortaya çıkmasını bekleyen tarafın Suriye halkı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Arap dünyasında çalkantıların geniş bir alanı kapsadığı sırada, uzun süreden beri siyasi engellemelere ve baskılara maruz kalan Suriye halkı başındaki yönetimin gidişattan etkilenerek özgürlüklerin kapılarını açacak reformlar konusunda müşahhas adımlar atmasını bekledi. Eğer Beşşar yönetimi halkın beklediği adımları atsaydı beklenen tablo daha net bir şekilde ortaya çıkacak ve belki halk meydanlara dökülmeyecekti.
Esed, konuşmasında tablonun tam olarak ortaya çıkmasını beklediğini söyledi ama o konuşma yaptığında henüz tam olarak ortaya çıkmamıştı. Sadece onun beklentilerinin gerçekleşmediği, Beşşar’ın yani Müjdeci’nin halka bir müjde vermesine ihtiyaç olduğu, aksi takdirde olayların ülke genelini kapsayacak şekilde günden güne yayılacağı anlaşılmıştı. Ondan dolayı daha fazla beklemeden halkın karşısına çıkıp bir şeyler söylemek zorundaydı.
Konuşmasında elle tutulur bazı gerçeklerin dile getirildiğini söyleyebiliriz. Bunlardan biri ve belki en önemlisi de halkın reformlar konusundaki beklentilerinin karşılanamadığını kendilerinin de bildiklerini ifade etmesiydi. Ama bilmek yetmiyor.
Bir yandan bunu söylerken diğer yandan da meydanlara dökülenleri ayrımcılıkla, fitne çıkarmakla, ülkeyi bölmeye kalkışmakla, dış güçlerin tahriklerine kapılmakla, İsrail bağlantısıyla vs. suçlaması aba altından sopa göstermekten başka bir anlam taşımıyordu. Oysa bütün bu suçlamaların hedef aldığı kitleler, reformlar konusundaki beklentileri karşılanmayan halkın mensuplarından başkaları değildi. Üstelik onlar “özgürlük, özgürlük” diye bağırırken Beşşar’ın adamları üzerlerine mermi yağdırıyordu. O insanlardan hiçbiri “Dera’a veya Lazkiye’de ayrı bir devlet kurmak istiyoruz” diye meydanlara dökülmemişti. Onların mezhepçilik yaptığı veya kendilerine İsrail’den SMS gönderildiği iddiaları da kendilerine karşı kullanılan resmî şiddete bir dayanak bulma amacına yönelik çarpıtmadan başka bir şey değildi. İstedikleri tek parti diktasının, aile ve akraba sultasının, bu sultanın ülke ekonomisinde köşe başlarını tutmasından kaynaklanan yolsuzlukların, düşünce ve inanç özgürlükleri önündeki katı yasakların, bir cemaate mensubiyeti idamı gerektirecek suç kabul eden ilkel ve insanlık dışı yasaların, bu yasalardan dolayı parçalanmış, yurtlarını terk etmek zorunda kalmış ailelerin çilelerinin ve benzeri sıkıntıların son bulmasıydı.
Ne yazık ki Beşşar’ın konuşması bütün bu konularda ümit ve müjde verici değil tam tersine biraz göz korkutma amaçlı görünüyordu. Konuşmadan sonra halktan bir bayanın onun arabasına doğru koşarak camlarına tükürmesi acaba bundan dolayı mıydı? Bağdat’taki basın toplantısında Bush’un suratına atılan ayakkabıyı uzun bir süre gündemde tutan uluslararası medyanın biraz dikkatinden kaçan bu tepki aslında sadece bir kadının değil beklentilerine cevap bulamayan kalabalık bir kitlenin tepkisiydi.
Beşşar Esed’in halka ümit vermeyen konuşmasından sonra dinleyicilere göstermelik öpücükler dağıtmasının üzerinden saatler bile geçmeden Lazkiye’de yine silahların konuşması ve insanların alınlarına kurşun sıkılarak öldürülmeleri ise yönetimin tutumunu değiştirmediğini göstermesi açısından düşündürücüydü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.