Zulmü Alkışlayamam Zalimi Asla Sevemem
Arap dünyasında Tunus’ta bir kıvılcımın çakılmasıyla başlayan toplumsal hareketlerin zaman içinde yayılacağı ve domino etkisi yapacağı önceden tahmin ediliyordu. Tahmin edilen oldu ve direniş hızla yayıldı. Tunus’un ardından Arap dünyasının en güçlü dikta rejimi olarak görülen Mısır rejimi devrildi. Derken çalkantılar Libya ve Yemen’i de salladı. Bunların hepsinde başkaldıran halk devrimci, o halkı durduran rejimler ise dikta rejimleriydi. Farklı yorumlar, komplo teorileri ve ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmesi iddiaları vs. ortalıkta dolaştıysa da hedefe yerleştirilen dikta rejimlerinin birer zulüm rejimleri, onlara başkaldıran halkların ise yıllardan beri demir yumruk altında yönetilen mazlum halklar olduğu üzerinde bir bakıma ittifak oluşmuştu.
Sıra Bahreyn ve Suriye’ye gelince tavırlar ve tanımlamalar değişmeye başladı. Bahreyn’de önce tarafların sıfatlarını ve kategorilerini belirleme konusundaki yönlendirme tuzağına düşülerek daha başlangıçta hata yapıldı. Toplumları yönlendirme ve zihinleri şartlandırma aracı olarak kullanılan medyanın sürekli “Şii çoğunluğa hükmeden Sünni azınlık” tanımlaması zihinlerde, “zulmeden Sünni azınlık” ve “zulme maruz kalan Şii çoğunluk” senaryosunun oluşmasına yol açtı. Oysa zulmeden bir krallık rejimi, kralın kendisi ve seçkinler topluluğunu oluşturan avanesi, zulme maruz kalan ise Şiisiyle Sünnisiyle bütün bir halktı. Ne yazık ki yönlendirme zamanla etkisini gösterdi ve zalim - mazlum ayrışmasının yerini rahatsız edici olmakla birlikte mezhebi kimliğe göre bir ayrışma aldı. Ardından bu ayrışmanın doğurduğu tartışma, normalde zalimlerle mazlumları karşı karşıya getirmesi gereken hadiselerin farklı mezheplerin veya ekollerin mensuplarını karşı karşıya getirdi. Biz kabul etsek de etmesek de bu bir vakıa olarak karşımızda duruyor ve yapılması gereken bu vakıanın görmezlikten gelinmesi değil değiştirilmesidir. Saflaşmanın ve ayrışmanın tamamen zalim - mazlum kategorisine göre olması, fitnenin son bulması için müşahhas adımlar atılması gerekir. Buradaki zulüm rejiminin himaye edilmesi için sokulan dış güçlerin işgal güçleri olarak tanımlanması ve çıkarılması, ama ülke halkının bütün kesimlerini bir araya getirme çabalarını baltalayacak ve bu halkın özgür iradesini ipotek altına almayı amaçlayacak stratejik hesaplara dayalı müdahalelere de fırsat verilmemesi gerekir.
Suriye benim en az on beş kez ziyaret ettiğim bir ülkedir. Farklı kesimlerden insanlarla bir araya geldim, görüştüm. Bu ülkenin Türkiye, İran ve Filistin’le stratejik hesaplara dayalı menfaat köprüleri olmakla birlikte ülkedeki hâkim rejimin bir zulüm rejimi olduğunu kimse inkâr edemez. Mısır ve Tunus’ta devrilen, Libya, Yemen ve Bahreyn’de zorlanan, Suudi Arabistan, Ürdün ve Umman’da telaşlanan dikta rejimlerini hangi kategoriye sokuyorsak Suriye’deki tek parti iktidarına dayalı ve tüm düşünce özgürlüklerinin önüne kalın duvar çekmiş dikta rejimini de aynı kategoriye sokmak zorundayız. Diğer dikta rejimlerine başkaldıran halkların direniş ve eylemlerini “devrim” olarak tanımlarken, yıllardan beri büyük zulüm ve haksızlığa maruz kalan Suriye halkının başkaldırısını “fitne” olarak tanımlamak büyük bir haksızlıktır. Suriye’deki başkaldırının arkasında İsrail’in olduğunu, bu ülkedeki rejiminin devrilmesinin sadece İsrail’in işine yarayacağını, Suriye’de meydanlara dökülenleri dışarıdan getirilenlerin kışkırttığını, ayaklananların ortalığı yıkıp dökerek sonuca ulaşmaya çalıştıklarını iddia edenler doğru konuşmuyor. İspatı mümkün olmayan bütün bu iddiaların arkasında yanlış ve hatalı bir tutumu haklı çıkarma çabası var. Oysa bu tutum kime, hangi kuruma ve devlete ait olursa olsun reddedilmesi gereken bir tutumdur.
Suriye’deki hâkim sistemin son olaylar karşısında sergilediği tavır, hak arayan kitlelere yönelik şiddet uygulamaları, insanların rastgele katledilmesi ve sokakların kana bulanması karşısında sergilememiz gereken tavır tepkiden başkası olamaz. Menfaat köprülerinin belirlediği stratejik tavırlar ve hesaplar bizim için bağlayıcı olmamalı.
Not: Suriye’deki dikta rejimini protesto amacıyla inşallah yarın Cuma namazından sonra Beyazıt’ta bir gösteri eylemi düzenlenecek. Okuyucularımızın bu eyleme katılarak Suriye’deki zulüm rejimine karşı tepkisini ortaya koymalarını bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.