Son açık darbenin muvaffak kumandanı Kenan Evren’le ilgili, zamanında bir hayli fıkra üretilmişti. Bunlardan biri de, hazretin aşırı Atatürkçü olmasından kinaye, doktorlarına verdiği talimattı:
“Beni ne yapıp yapın 10 Kasımda öldürün!”
Kenan Evren için üretilen bu fıkranın üzerinden her halde 30 yıla yakın zaman geçmiştir. Kenan Evren de bu arada 30 adet 10 kasım görmüştür. Hâlâ sağ ve yargılanmayı bekliyor!
Onun yine de 10 kasımda ölmek ihtimali var!
Ya Türkiye’nin “showpainter”i Bedri Baykam ne demiş olabilir?
Şimdi babadan şovmen, harika çocuk olarak Atatürk’ün silah arkadaşı İnönü tarafından sırtı sıvazlanmış Bedri, öyle rastgele birinin suikastine uğrayabilir mi?
Oni bir Kemalist bıçaklayabilir mi?
Oni bir dinsiz hacamat edebilir mi?
Sıradan bir adam ya da bir manik depresif tarafından yaralanabilir mi?
Buna Yeşilçam üslubu ile “Nayır! Nayır! Nasla! Nolamaz!” cevabını vermek durumundayız.
Suikast mürettep mi?
Şimdilik bunu ısbat edecek bir bulgu yok.
Fakat Bedriyan hukuk bulguya filan bakmaz.
O; niyet okuma üzerine hüküm bina eder.
Bedri’yi kim öldürmek ister?
Kemalistler onun bin yıl yaşamasını arzu ederler elbette.
Din düşmanları hakeza!
Kim, kimler onun ölümünü ister?
En çok husumetini çektiğini sandığı kesimler elbette.
Onu yaralayan zat, işlem tamam olduktan sonra tekbir getirmeliydi!
Bazı gazetelerde sanki failin öyle bir şeyler söylediği iddia ediliyor.
Demek ki hâlâ Türkiye’de niyet okuma haberlerine sürüm verenler var.
Ne kadar bahtsızsın Bedri!
Başımızda Necdet Sezer gibi bir cumhurbaşkanımız yok!
Hem yüksek hukukçu kimliği ile, hem de yüksek makamının sorumluluğu ile hemen carihinin, yani seni cerh edenin, yaralayanın fikrini zikrini hemencecik açıklar, meseleyi hallederdi.
Fail yakalandıktan sonra ne derse desin, şahitler ne söylerse söylesin, deliller ne olursa olsun, hüküm verilir ve iş bitirilirdi.
Ah! Ah! Zaman ne kadar kötü!
Suikastçi seçme özgürlüğün bile yok!