Tarık Akan'ın çağrısına kim yanıt verecek?

Tarık Akan'ın çağrısına kim yanıt verecek?

Bir yeri acıdığında, onu sevenlerden birinin öpmesi durumunda geçeceğine inanan çocukların tepkisi ne kadar sahicidir. Doğrusunu isterseniz bir acı, sevdiğinin öpmesi durumunda gerçekten de geçer. Bir anlığına da olsa geçer.

Şefkatin hesapsız bir şekilde dolup taştığı böylesi anlarda bir dudak dokundurması bütün acıları bir anlığına yada sonsuza dek alır götürür. Toplum da bazen çocuklar gibi tepkiler gösterir. Kendisini çok acıtan bir yarayı birileri öpsün ister. Bu topraklara, bu millete düşkün bir şefkatli yüzün gelip usulca acılarından öpmesini bekler toplum. Kemal Tahir bu toplumu acılarından öpmüştür.

Cemil Meriç de bu toplumu en acıyan yerlerini öpüp acılarının dinmesini beklemiştir. İçinde varolduğu toplumu evladı gibi sevenler yüksünmeden şefkatle dudaklarını değdirmişlerdir hiç olmazsa. Tanpınar da, Yahya Kemal de toplumun gizli iç çekişlerini fark ettiklerinde, burun kemiklerini sızlatan bu çaresizliğe kayıtsız kalmadan toplumu yüreğinden öpüp ferahlatmaya çalışmışlardır. Hikmet Kıvılcımlı'nın Eyüp mitinginde, Sezai Karakoç'un Pendik mitinginde acılara gözyaşı döken adamların seslenişleriyle dolar meydan. İçlerinden kopan çelikten cümleler insanları hiç olmazsa o meydanda güvenle kuşatmıştır. Bugün de toplumumuz bir çocuk gibi köşeye sinmiş, acısına teselli olacak müşfik adamların kendilerini bulmasını bekliyor.

Masanın altına, divanların altına saklanıp acılarını ıssız ve derinden yaşamayı tercih eden çocuklar gibidir bizim toplumumuz. Batı çoğu zaman ortalık yerde bağıra çağıra ağlamayı tercih ederken, bizimkiler derenin kenarına, ahırın yan tarafına, odanın kuytu köşesine geçip orada ağlamayı, dudaklarını ısırmayı tercih ederler. Şimdi aydınların, sanatçıların, milletimizin yaşadığına şahit oldukları sahici acılarına, böylesi bir merhametle, aşkla yaklaşmalarını beklemenin beyhude bir çaba olduğu şüphesi beynimde zonkluyor. Karşımda Tarık Akan var. çASOD gecesinde aldığı ödülün ardından konuşmasını yapıyor.

"Türk Sineması Emek ödülü"nü alırken bazı dönemlere özgü histerik tavırlarla bildik nakaratın ateşli közünü sağa sola fırlatıyor; "Gelin hep beraber dinci, şeriatçı basına ve televizyonlara hayır diyelim ve onlar için, onlarla, onlar adına kesinlikle çalışmayalım." Şunu söylemek istiyor; bugüne kadar yaptığımız her işi izleyen, peşinden giden, duygulanan şu muhafazakar insanların takip ettikleri medya organlarına çıkmayalım ve onlar da anlasınlar bizi sevmenin ne demek olduğunu. Pek çoğunun hayalinde yer etmiş kahramanları canlandıran bizler, bu insanların dumandan hayallerine öyle bir üfleyelim ki, hayalsiz, çırılçıplak kalsınlar.

Aynen böyle diyor Tarık Akan. Güleç yüzlü Ferit, "Memleketim" filminin "Mehmet"i gitmiş yerine "şu dincilerin yakalarına sarı yıldızlar yapıştırıp sokaklarda utanır hale getirelim"ci öfkenin sert adamı gelmiş. Bu çağrısı yanıt bulursa, kendi inancını yaşamak isteyen ve "öteki"ni şiddetle itmeyi aklından geçirmemiş temiz milletimizin kalabalık bir kısmının şu yada bu şekilde izlediği, takip ettiği medya kurumlarında, toplumun acıyan yerlerinden öpmekle mükellef sanatçıları hiç görünmeyecek. Belki bazı sinema oyuncuları çocukluklarından beri kahramanlaştıkları, hayale dönüştükleri insanların kalbine esaslı bir tekme atıp, onların evlerine gitmeyi reddedecekler. Sizce bunu yaparlar mı? Bence hayır! En azından aynı gece Kadir abimiz bu öfkenin peşine takılmadı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi