İnönü gibi o da bir çivi çakmadı
KRİZİN PATLADIĞI AN!..
19 Şubat 2001 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu’nda yaşanan gerginlik sonrası Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Ece-vit’in başına, elindeki anayasa kitabını fırlatmıştı. Toplantıyı terk eden Ecevit, başbakan yardımcıları Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan ve Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ile birlikte basın toplantısı düzenlemişti.
KENDİ DE RAHAT ETMEDİ
Ne kendi rahat etti, ne milleti rahat ettirebildi. Bir imaj ve ümit olmaktan öte o da İnönü gibi çivi çakamadı.
YOKLUKLAR DÖNEMİ
Bülent Ecevit’in başbakanlığı, Türkiye’de yokluklar, kıtlıklar dönemi olarak garip bir şöhret yapmıştı.
HALK PARTİ AZ OY ALINCA...
CHP’ye oy vermeyen millete kızan üniformalı, yarı üniformalı ve sivil bürokrasi kendini derin devlet ilan edip işi askerî darbeye kadar götürdü.
AK Parti-CHP seçim kampanyası atışmaları, bu iki partinin geçmişte Türkiye’nin bayındırlığı için ne yapıp ne yapmadıkları konusunda da yoğunlaştı. Sayın Başbakan Erdoğan, Menderes-Demirel-Özal söylemini canlandırarak Halk Partisi’ni çivi çakmamakla, hattâ çivi çakmaktan âciz bulunmakla suçladı. Eskilere gitmeyelim. Ancak AK Parti’nin sürpriz iktidarı hangi gelişmelerle gerçekleşti. O ortamı hatırlamak gerekiyor.
28 Mayıs 1999’da kurulan 57. hükûmet Üçlü Koalisyon diye tarihe geçti: Seçimlerde 1. gelen Demokratik Sol Parti lideri Bülent Ecevit başbakan, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli başbakan 1. yardımcısı, Anavatan Partisinin Özal’dan sonraki genel başkanı Mesut Yılmaz 2. başbakan yardımcısı oldular. Merkez Sağ ile Merkez Sol’un anlaşmaları bakımından ümit verici idi. Zira 1961’den bu yana CHP, hiçbir seçimde tek başına iktidar olamamıştı. Daha doğrusu tek başına iktidar dönemi 1950’de kapandı, hâlâ açılmadı. Halbuki Türk seçmeninin oyunun yaklaşık üçte ikisi Merkez Sağ’a, üçte biri Merkez Sol’a gider. Ama 3 dönemde bir CHP’nin tek başına iktidarı asla gerçekleşmedi.
Milletimizin bu kararlı denecek tercihine çok kızan üniformalı, yarı üniformalı ve sivil bürokrasi, kendini derin devlet de ilân ederek, askerî darbeye kadar gidebilen büyük hatalar yaptı. İnönü hayatta iken başka cumhurbaşkanı veya başbakan olmasına tahammül edemeyen dar kafalı bir bürokrasi ve feci şekilde taraf tutan bir basın vardı ki, 1945’te dünyanın, bilhassa içinde bulunduğumuz Avrupa’nın radikal değişikliklerinden etkilenmemişler, kapanmışlar, Türkiye’yi de dışa kapamak istemişlerdi. Ama Türkiye’de komünizm başını alıp yürüdü, engelleyemediler.
ECEVİT FAKTÖRÜ
Moskovacı komünistler çoğunluktu. Türkiye’yi 6 Sovyet cumhuriyetine bölüp 15 cumhuriyetli Sovyetler Birliği’ne katmak istiyorlardı. Maoistler de vardı. İster inanın ister inanmayın Coastrocu’lar, Enver Hocacılar da mevcuttu. Milliyetçi kökenden gelen ve milliyetçi ölen, İnönü’yü oy farkı ile büyük kongrede alt etmek başarısının sahibi Bülent Ecevit, klasik İsveç sosyalizmi dışında titizm denen Tito’nun çok cumhuriyetli rejimini de merakla incelemişti. Dış politikayı çok seven, romantik bir şairdi. Demirel gibi iki veya üç defa Amerika darbesi yemiştir. Amerika’ya kızıyor, üstelik müttefikimiz ABD’nin rejimini beğenmiyordu. Komünistlerin kıytırık oylarına muhtaç kalması, Ecevit’in daha sağlıklı bir imaj edinmesini önlemiştir. Genel başkan olmadan önceki yıllarda dostumdu, benim gibi çok kitap meraklısı gerçek bir entelektüeldi. Ne kendi rahat etti, ne milleti rahat ettirebildi. Bir imaj ve ümit olmaktan öte o da İnönü gibi çivi çakamadı. (Sultan Vahîdeddin vatan haini değildi) ve (Osmanlı din devleti değildi) gibi resmî yutturmaca ideolojinin temellerini sarsacak gerçekleri dile getirebildi. Türkçe’yi dünyaya yaymaya muvaffak olduğu için Fethullah Hoca ile de arası iyi idi. Zaten tarîkatleri nasıl Osmanlı düzeni içinde Batı demokrasilerindeki açıklığa kavuşturabilirize kadar düşündüğünü biliyorum.
Demirel-Ecevit işbirliği, Cumhuriyet tarihimizin inanılmazlıklarındandır. İki tarafın da samimiyetleri ile mümkün oldu. Bülent Bey üzerinde politik bakımdan çok etkili olan Rahşan Hanım bile bu işbirliğini engelleyemedi. 28 Şubat’ta asker-yargı-bürokrasi cuntası, darbeye kesin kararlı idi. Cumhurbaşkanı Demirel’le Başbakan Ecevit’in taviz vermeyen kararlılığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapatılmasını önledi. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve Mustafa Kemal Paşa’yı Atatürk yapan TBMM, millî iradenin tek temsilcisidir, ortak falan kabûl etmez. Meclis kapatılınca, fetret devridir, her türlü yolsuzluk, keyfîlik dönemi başlar, diktatörler türer, lordlar kamarası bile kurulur. 1960 ve 1980 trajik darbelerinde böyle oldu. Türkiye 20 yıl geriye gitti. Hâlâ AB’ye üye olamadı.
ÜLKE YOKSULLAŞTI
Çiller’in başbakanlığında (1993-1996), doların ansızın fırlaması ile büyük ekonomik kriz olmuş, Türkiye çok yoksullaşmıştı. Üçlü Koalisyon’un (1999-2002) bu krizi katlayarak Türkiye tarihinin en büyük ekonomik iflâsına sebep oluşturması ise, Cumhurbaşkanı Sezer’le Başbakan Ecevit’in, devletin en önemli ve hayatî kararlarının alındığı Millî Güvenlik Kurulu’ndaki kavgası ile gerçekleşti. Borsa dibe vurdu. Türkiye bir hafta içinde bu defa yarı yarıya yoksullaştı. Şöyle:
KİTAPÇIK FIRLATTI
Toplantıya başkanlık eden Cumhurbaşkanı Sezer, mütalaasına karşı gelmek cür’etinde (!) bulunan Ecevit’in başına, elindeki anayasa kitabını fırlattı. Böylesine bir çirkinlik, devlet hayatımızda asla vuku bulmamıştı. Devlet krizi başladı. Nerede ki böylesine bir ortamda Türkiye’de çivi çakıla. Korkunç bir işsizlik ve yokluk başladı. Zaten Ecevit başbakanlığı, Türkiye’de yokluklar dönemi olarak garip bir şöhret yapmıştı.
Sezer, Ecevit’in cumhurbaşkanı seçtirdiği kişi olmak bakımından (nankör) diye vasıflandırıldı. Demirel’in 7 yıllık müddeti (1993-2000) tamamlanınca, dış politikayı ve dünyayı başarı ile dolaşmayı -kendi sıhhati elvermediği için- Demirel’e bırakan ve bu paylaşmadan memnun kalan Ecevit, Anayasa’yı değiştirerek onu ikinci bir 7 yıl için seçtirmek için büyük çaba gösterdi. Demirel’in milletvekili, bakan, başbakan, genel başkan yaptığı Tansu Çiller ile, -böyle bir ihtimal asla vârit bulunmadığı halde- cumhurbaşkanı olduğuna inanan veya inandırılan, kendisini milletvekili, bakan, başbakan yapan Büyük Özal’a bile kan kusturan Mesut Yılmaz, gruplarını tadile karşı oy verdirerek tadili engellediler. Demirel tekrar seçilemedi. Bundan sonraki daha meraklı yarı karanlıkta kalmış tarihî gelişmeleri gelecek Cumartesi sunmak üzere bol neş’eli tatiller...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.