Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Doğu-Batı fragmanları… Bir nikâh dört cenaze…

Doğu-Batı fragmanları… Bir nikâh dört cenaze…

İngiliz Kraliyet düğünüyle bir külkedisi masalını milyarlarca insana takdim eden Batı, aynı zaman diliminde Kaddafi'nin oğlu ve üç torunu ile Bin Laden'i katledip Doğu’nun büyülü kadim şehirleri Bağdat'ın, Basra’nın, Trablusgarb’ın artık masal beldeleri olmayacağını ilan etti. 
“Batı'ya düğün dernek, Doğu'ya ise kan ve katliam yakışır” dediler.
Bize cesetlerimizi dahi vermeyen Batı, geçtiğimiz hafta tarihin gördüğü en cüretkâr meydan okumasını yaptı...

Londra, bakımlı ve ferah meydanları, mutlu ve coşkulu ahalisi ile bütün dünyanın külkedilerinin umut başkenti oldu.
Kral Arthur’un Camelotu elbette düşmansız kalamazdı. O görkemli düğüne uğursuz çalı diplerinden bakan “çirkin adamlar” behemehâl cezalandırılmalıydı.
Bu “masal”ın kanlı yüzünün bir itimat telkini olarak beyaz dünyalılara sunumu, en az düğünün anlam ve önemi kadar zaruriydi.

Trablus’ta Muammer Kaddafi’nin ailesiyle birlikte ikamet ettiği ev, NATO’nun füze saldırısı sonucu içinde yaşayanların tepesine yıkıldı.
Bina kalıntılarından Kaddafi’nin küçük oğlu ve üç torununun yanmış ve parçalanmış cesetleri toplandı.

Bu görüntüler akarken, akşamdan yağmurun yıkadığı Britanya semalarına doğan güneş, ferahlatıcı yeşillikler üstüne gümüşi öpücükler konduruyordu.
O muhteşem ortaçağ düğününde hayatlarını birleştirmiş olan İngiliz prens ve prensesinin sakin akan dereciklerin kıyısında verdikleri pozlara takılan gözler, geri plandaki semirtilmiş İngiliz atlarının o harika manzaraya kattıkları ihtişama tanıklık ediyordu. Beyaz Dünya, düğünden arta kalan hikâyeler eşliğinde çıkılan kerevet sarhoşluğunu sıcacık bir battaniye gibi bürünüyordu.

Bukleli sarı saçları ve kocaman mavi gözleriyle kraliyet düğününün küçük nedimelerinden birinin mutsuz görüntüsü ise halkların merhamet duygularını gayet cömertçe sömürüyordu.

Böylece dünyanın o steril ve mesuliyetsiz merhameti Londralı “mutsuz nedime”nin nezdinde o kadar tatmin ediliyordu ki Kaddafi’nin küçücük esmer torunlarının demir yığınları arasından çıkartılan beden parçalarına layık görülen duygu ise, merhamet yerine, “bizim çocuklarımızın da başına gelir mi” endişesinin körüklediği dehşetengiz bir korku oluyordu.

Sade gelinliği içinde bir masumiyet timsaline bürünen İngiliz prensesi ve onun küçük nedimelerinin ayrı ayrı hayat hikayeleri ekranlardan yepyeni Camelot efsaneleri olarak akarken, bütün bu kumpanyayı koruyup kollayan çelik iradeli kahraman şövalyelerin ikinci büyük gösterisi de başlıyordu.

***

Yıllardır aranan “büyük düşman” Usame Bin Laden, evinde ailesiyle birlikteyken en gelişmiş savaş helikopterleri tepesine indirme yaptı. Sakallı ve sarıklı o meşhur Bin Laden görüntüsünün fotoshopla gözleri oyulmuş hali ajanslara dağıtıldığında ve Laden’in 12 yaşındaki kızının cinayete bizzat tanıklık ettiği duyulduğunda, dünyanın aklına Londra’daki “mutsuz nedimeler” hiç gelmedi.

Çünkü bütün dünyanın zihni bu sırada operasyon lideri olan askerin, telsizden geçtiği “Geronimo EKIA (Eylemde düşman öldürüldü)” anonsuyla meşguldü. Bu anons, Amerikalıların “Geronimo” adını taktıkları Laden’in öldürüldüğü anlamına geliyordu.
Bir Çiriçahu savaşçısı olan ve 1858’de kıyam edip Arizona dağlarında yarım asır boyunca Amerikan ordusunu peşinden koşturan Geronimo’yu 17 Şubat 1909’da gömdükleri mezarda ertesi gün bulamayan Amerikan askerleri bir asır sonra Pakistan’da tekrar ele geçirmişler ve bu sefer kaçamayacağını düşündükleri Okyanus dibine ikinci defa gömmüşlerdi. Korku filmlerinden ödünç alınan bir yöntemle “düşmanın bir daha zuhur etmemesi için okyanus dibine hapsedilmesi” klişesi itinayla uygulanıyordu.

Başkan Obama’nın “EKIA” sözünü duyar duymaz, “We got him!” (Onu yakaladık) dediği ve Beyaz Saray ile CIA karargahlarında “Bingo!” çığlıkları eşliğinde alkış tufanının koptuğu ifade ediliyor ve böylece dünyanın geri kalanı “kazananlar” tarafına davet ediliyordu.

Batı imparatorluğu düşmanına saldığı dehşet ve korku, dostlarına gönderdiği kraliyet düğünü hediyeleriyle filmini bu sefer de mutlu sonla bitirdi.

Lakin Başkan’ın kaçırdığı bin nokta var.
Beyaz adamlar Geronimo’yu hiçbir zaman kendi kuvvetleriyle yakalayamadılar. Geronimo, Kızılderililere yapılan işkenceyi durdurmak için teslim olmaya razı olmuştu.

12 yaşındaki kız çocuklarının gözleri önünde bir kanlı hesaplaşmaya müsaade etmemek için “iyi adamlar” silahlarını yere bırakırlar. Bu teslim olmak veya “yakalanmak” değildir.
Film yeni başlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi