İki şehir, iki sancı
Bizim uygarlığımız, bir şehirler medeniyetidir. Şanlı Peygamber -aleyhisselam- müşrik teröristlerden/dehşet salıcılardan dolayı gönüldaşlarını Mekke’den zorunlu olarak peyderpey yolladıktan sonra kendisi de yurdundan çıkma acısını yaşamıştır. Hicret ettiği bu yeni kentin adı Yesrib’dir. Burada ilk elden iki kelimeyi değiştirirler. Biri kısa süre sonra bir Dünya Payitahtı olacak bu beldeye ‘Medine’ adını verirler. Diğeri ise ekonomiyle alakalıdır. Simsar kelimesini tacir/tüccar yaparlar. Biri hedef olarak şehir medeniyetini, diğeri de ticarette istismarın yerini dürüst ticaretin almasını göstermektedir.
Başka bir ifadeyle temiz para ve şehirli kültür... Bunun sonucudur ki gelişen İslam Medeniyetinde temiz sermaye birikimi ve bu birikimin beslediği şehir kültürü dünyada asırlarca İslam bayrağının dalgalanmasına yol açmıştır.
İslam Medeniyeti, bir şehir medeniyetidir.
İslam medeniyeti, aynı zamanda bir tüccar medeniyetidir. İslamiyetin zuhurunda da İstanbul bir yıldızdır. Bundan dolayıdır ki Sevgili Peygamberimiz daha Hendek Muharebesi’nde, İstanbul’un fethini muştulamış, Fatih Sultan ve askerini methetmişlerdir. Bu müjde, Medine çevresine düşmana karşı hendek kazılırken verildi. İstanbul kuşatmasında da şehrin etrafı içi su dolu hendeklerle çevrilidir. İslamiyet, birçok yere kılıçla değil dürüst tüccarlarla ulaşmıştır. Filipinler, Malezya, Endonezya, kısmen Hindi Çini ve Güney Asya böyledir.
Tüccarlarla bilginlerin İslamiyetin cihanşümul çapa vasıl olmasında büyük payı vardır. Bu iki sınıfı yetiştiren önce Peygamber İlkeleri, sonra da onlara kundaklık yapan şehir kültürüdür.
Haritayı şöyle bir tahayyül edelim:
Mekke, Medine, Kahire, Gırnata, Kurtuba, Saraybosna, Üsküp, Edirne, Bahçesaray, İsfahan, Bursa, Konya, Harput, Kerkük, Bağdat, Buhara, Semerkand, Kazan, Serhend, Urumçi...
Ve İstanbul, Diyarbakır ve Şam.
Tabii ki hepsini saymadık. İşte biz, insan tabanlı, kitap tabanlı, irfan tabanlı varlığımızı bu saydığımız ve saymadığımız şehirlere borçluyuz. Bu şehirlerin her türlü dokusuyla örselenmemesi gerekir. Kirlenmemesi gerekir... Buraların insanı pak, irfanı berrak kalmalı.
En kötü kirlenme ideolojik kirlenmedir. Bu coğrafyanın Türkçü kirlenmeden de Kemalist kirlenmeden de Kürtçü kirlenmeden de de Baascı kirlenmeden de kurtulması gerekiyor. Bu ideolojiler, azınlık bölücülüğüdür.
Diyarbakır ve Şam medeniyetimizin iki rüya kentidir. Şimdilerde bu iki güzel kent şairler, âlimler şehri Diyarbakır ve Peygamberler şehri Şam, azınlık ideolojilerinin tutsaklığında. Bu şehirler, ağlıyor. Bu iki şehir tutuşursa bu coğrafya yangın yerine döner. Hiç dikkatten kaçmasın Diyarbakır’ın kıblesiyle, Şam’ın ahlakıyla oynanmakta.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.