Oryantalizm ve çağdaş sömürgecilik
Batı’nın Doğu çalışmaları başından beri savunma ve manipülatif karakterlidir. Arap Yarımadası’nda doğan İslâm’ın, Batı’da savunma dürtüsüyle bu yeni dini anlama ve zayıf yönlerini keşfetme faaliyeti başlamıştır. Evvelemirde dinî saiklerle yapılan bu faaliyetler, sonrasında kolonyal siyasi karakter de kazanmıştır.
18. yüzyıla kadar savunmacı özelliği baskın olan bu çalışmalar, bu dönemden sonra özellikle de elde edilen askerî başarıların verdiği özgüvenle savunma merhalesinden hücum merhalesine evrilmiştir. Bugün de bu çalışmaların bir boyutunu İslâm’ın güçlü söylemi karşısında savunma dürtüleri oluşturmaktaysa da, temel hedefinde; Müslüman toplumların din algısına nüfuz etme ve onu siyasi hedefleri doğrultusunda yapı-bozuma uğratmak vardır.
Topyekûn bu çalışmalara “Oryantal Çalışmalar / Oriental Studies” diyoruz. Dünyaca meşhur bilim adamı Filistin asıllı Hıristiyan Edward Said oryantalizmi tanımlarken mealen şu ifadeleri kullanmıştı:
Doğu’yu görmek / göstermek için takılan bir lenstir, oryantalizm. Takıldığında Doğu’nun toplum yapısını, tarihini, din algısını, aynı dine bağlı mezheplerini, etnik realitesini, müziğini, edebiyatını, siyasetini vs. tahrip eden, bozan, bulanıklaştıran, anlam yükleyen, ötekileştiren ve Doğu’nun hakikatini Batı önyargısının nesnesi kılan bir lens...
Yani bir fotoğraf çekme ameliyesi değil, kendi algısına göre ötekini menfi anlamda yapı-bozuma uğratan bir resim çizme faaliyetidir yapılan. Olduğu gibi anlamak ve tarif etmek yerine anlam yüklemek esastır burada. Bu çalışmaların önemli ölçüde başarılı olduğunu da maalesef söyleyebiliriz. Sadece Batı insanının Doğu algısını oluşturmada değil, Doğu’nun kendisine bakma biçimini yönlendirmede de başarılı olmuştur.
Bunun ekonomik, siyasi ve kurumsal yapılarda reform yapılmasından edebiyata ve din algısına varana kadar geniş bir alanda böyle olduğunu görmek zor olmasa gerektir.
Kategorik anlamda Batı’dan gelen her şeye karşı çıkmak değildir maksadımız. Bu mümkün de değildir. Nasıl Batı menşeili her şeye karşı çıkmıyorsak Batılı her şeyi kutsal addetmemiz de mümkün değildir.
Hele hele bizi biz yapan değerlerin yapı-bozuma uğratılmasına veya Batı’nın coğrafyamızdaki emperyal oyunlarına sessiz kalmamız söz konusu olamaz.
Oryantalizmin emperyalist Batı’nın “keşif kolu” olduğu bir gerçektir. Dün olduğu gibi bugün de coğrafyamızın içine çekilmeye çalışıldığı mezhep, etnik ve dinî kavgaların kurgulanmasının donelerini karar verici merkezlere bu kurum sunmaktadır. Bilimsel çalışmalar üzerinden operasyon yürüten bir kurumdan bahsediyoruz açıkçası.
Bugün Ortadoğu kaynıyor. Bunun kendine özgü birçok sebebinin olduğu kuşkusuz inkâr edilemez. Ama dışarıdan müdahalelerle yaşanan kargaşanın yönlendirildiğini de ıskalamamak gerekir. Bunu bir yere kadar görebiliyoruz. Bir yerden sonra ise şimdilik tam bir muamma.
Burada başı sıkışan kavganın taraftarlarının Londra’ya sığınması faktörüne dikkat çekmek istiyorum. Neden Londra?
İslâm dünyasının hayat damarlarında sessiz ve gizlice akan İngilizler, ABD gibi kaba yöntemlere başvurmadığından ve kendisini sütre gerisinde tutmayı başardığından kirli oyunlarda adları pek zikredilmez. Biz hep ABD ve son aylarda küstahça hareket eden Fransa’yı duymaktayız. Ya İngilizler?
Onları pek duymayız, çünkü; İngilizlerin oryantal çalışmalarda diğerlerine göre daha birikimli ve tecrübeli olması, onlara derinlerde kalma becerisi vermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.