19 Mayıs: Neyin bayramını kutluyoruz?
Bugün 19 Mayıs, Sultan Vahdetdin’in fahri yaveri olan M. Kemal Paşa’nın fevkalade yetkilerle Samsun’a çıkışının yıldönümü. Bu “fahri yaverlik” meselesini hafife almayın, M. Kemal Paşa, Erzurum’da askerlikten istifa edip sine-i millete döndüğünü ilan ettikten sonra dahi o unvanı (gerektiğinde) kullanmaya devam etmiştir.
Vahdetdin’in “fahri yaveri” ile ciddi anlamda tanışması Alman İmparatoru’nun geleceğin padişahı Vahidetdin’i Almanya’ya davet etmesi üzerine olmuştur. Veliahd Vahidetdin’in maiyetinde M. Kemal Paşa askeri müşavir olarak bulunur. H. Kazım Kadri’nin iddiasına göre, M. Kemal Paşa aslında heyette yoktur. Fakat, valizlerini trene yükleterek emrivaki yapar. Enver Paşa’ya mesele arz edildiğinde o da bakar ki iş karışacak, “bırakın gitsin” der. M. Kemal Paşa’nın niyeti geleceğin Padişahı ile yakın ilişki kurmaktır. Nitekim, padişahın yattığı kompartımanın hemen bitişiğindeki yerde yatmak ister. Mabeyn (bugünkü özel kalem) görevlileri, bunun teamüllere uygun olmadığını söylerler. Çünkü orada, padişaha hizmet eden hizmetliler kalabilir.
Bu uzunca seyahat sırasında M. Kemal Paşa geleceğin padişahı ile epey yakınlık kurar. Hatta ona, “siz 5. Ordu kumandanı olun, ben de kurmay başkanınız olayım” der. 5. Ordu, Osmanlı payitahtını, İstanbul’u kontrol eden ordudur. Sultan Reşat ölüp Vahidet’din padişah olunca, haberi alan M. Kemal Paşa Karlsbad’daki kaplıca tedavisini kesip İstanbul’a döner. Yeni padişahla görüşür. İzzet Paşa’yı sadrazam, kendisini harbiye nazırı yapmasını; Rauf, Canbolat, Fethi beylerle Hayri efendinin de kabineye alınmasını tavsiye eder.
İzzet Paşa sadrazam yapılır, kendisi hariç bütün teklif ettiklerine kabinede görev verilir. Padişah M. Kemal Paşa’yı fahri yaverliği ile onurlandırır. Ayrıca Yıldırım Orduları grup kumandanı yapar. M. Kemal Paşa, Samsun’a çıkıncaya kadar, padişahla en çok görüşen asker şahsiyettir. Bu itibarla M. Kemal Paşa’nın özel bir misyonla Anadolu’ya gönderilmesi sürpriz sayılmaz. Nitekim, padişah bu özel misyonu, Anadoluya hareket etmeden önce ona açıklar: Vatanı kurtarmak!
Neyse işin bu tarafını bir yana bırakalım. M. Kemal Paşa “19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktım” dedikten sonra şöyle söyler:
“Şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar.”
19 Mayıs 1919’daki manzara gerçekten bu mu idi?
Osmanlı Devleti’nin son dönemi, câhil, gafil (ve bir kısmı hain) İttihatçı hayalperestlerin elinde bir dağılış ve yıkılışla sonuçlandı. Osmanlı konsepti değil, İttihatçı konsepti Osmanlı Devleti’ni parçaladı ve yıktı. Ardından Milli Mücadeleyi teşkilatlandıran, sevk ve idare edenler de çoğunlukla İttihatçı idi. Fakat, bu sefer halkın gerçek değerlerine, öz kaynaklarına istinad etmeyi bildiler. Millî Mücadele’nin başarısı buradadır.
Savaş sona erdikten sonra, eski İttihatçı tezlerin ve tatbikatların hortlatıldığı görüldü. Milletin Meclis’inde değerli bir milletvekili bir cinayete kurban edildi.
O tarihten sonra olup bitenler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün dahi temizlenemeyen, etkisi günümüze kadar gelen totaliter, tedhişçi yapısını oluşturdu. Bu yapı, halkı hiçe sayar. Onun adına ona baskı yapar. Hukuku kendisi temsil eder, bu sıfatla her türlü hukuksuzluk halka reva görülür. Halkın inanç ve değerleri yok sayılmakla kalınmaz, ortadan kaldırılmaya çalışılır.
Gelelim 19 Mayıs bayramına! Türkiye’de bayram bolluğuna 19 Mayıs’ın katılması nisbeten geç zamanlardadır. 19 Mayıs otuzların sonlarına doğru bayram ilan edilmiştir. Neden 1923’ten itibaren değil de 1936’dan itibaren? Çünkü, 1920’lerde, vak’anın cereyan tarzını bilenler, bizzat yaşayanlar hayattaydı. O yüzden 19 Mayıs efsanesini parlatmak öyle kolay değildi. Önce olayın birinci dereceden tanığı, hatta müessiri, müellifi Sultan Vahdetdin vefat etti; 16 Mayıs 1926’da, San Remo’da. Aynı yılın haziran ayında M. Kemal Paşa’ya İzmir’de bir suikast tertiplendiği iddia edildi. Suikast, eğer tertiplenmişse bile akim kalmış olmasına rağmen bir çok zanlı bulundu, bu arada Milli Mücadele’nin başlangıcında büyük rolü olan gizli teşkilat “Karakol Cemiyeti”nin kurucusu Kara Kemal 27 Temmuz 1926’da polis takibi sırasında öldü veya öldürüldü. İzmir suikastı bahanesiyle temizlik harekatına girişildi, İttihatçıların önde gelen takımından bir çok kişi idam edildi.
M. Kemal Paşa’nın Samsuna çıkmasında Karakol Cemiyeti’nin çok önemli rolü olduğu biliniyor. Karakol Cemiyeti’nin kurucularından Kara Kemal’in ortadan kaldırılması da önemli bu yüzden. Ve nihayet, Mustafa Kemal Paşa, 15 Ekim 1927’de Halk Fırkasının 2. Büyük kongresinde “1919 senesi mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım” diye rahatça konuşmaya başlıyor...
19 Mayıs efsanesi, Büyük Nutuk’un bu başlangıç cümlesine dayanır. Sonradan mücadelenin esas aktörü olan M. Kemal Paşa, bu esas aktörlüğünün daha başlangıçtan itibaren geçerli olduğunu kendisi iddia etmiştir. Samsun’a çıkmıştır, kendi iradesiyle ve kararıyla! Ya Karakol Cemiyeti? Ya Sadrazam Damat Ferit’in çabaları? (isteyen Murat Bardakçı’nın Şahbaba’sına bakabilir) Ya Padişah Vahidetdin’in rolü?
19 Mayıs bu resmi bilgi kirliliğinde nasıl bir bayramdır ve neyin bayramıdır? Yetkililer, bu soruların cevabını vermek yerine törenle, resm-i kabulle, protokolle, baloyla ... meşgul...
Diyeceksiniz ki, bu sorulara doğru cevap verilirse ortada bayram filan kalmaz!
Kalmasa ne yazar? Sahte bayramlardan vazgeçerek gerçek bayramlara kavuşuruz belki!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.