Bildiniz mi tarihe geçen bu 'babayiğit' kim?
Gösteriler, protestolar almış başını gidiyordu. Birbiri ardına yürüyüşler yapılmaktaydı. O sırada "Bırakınız yapsınlar" edasıyla bir açıklama duyduk:
"Yürüsünler. Yollar yürümekle aşınmaz."
Doğruydu söylediği. Yollar aşınmadı ama ayakkabılar aşındı.
Ayaklar yoruldu ve hepsinden önemlisi haklar aşındı.
*
Petrol sıkıntısı çekiliyordu.
Kendisinden hesap sorulmak istenince, yine tarihe geçen bir cümleyle çıktı halkın karşısına:
"Petrol vardı da biz mi içtik?"
Tüh dedik, hakikaten yahu! Petrolü içmiş olamazdı. İçse bile ne kadarını içebilirdi?
*
Her söylediği demir kalıp gibiydi.
"Dün dündür, bugün bugündür" sözünü kimse unutmadı.
*
Askerden muhtıra gelince şapkasını alıp gitmesi çok eleştirildi.
"Ne yapaydım kardeşim, şapkayı bırakıp da mı gideydim?" dedi.
*
İlksan yolsuzluğu ayyuka çıkmışken, öyle bir konuştu ki...
Akıl, mantık, iz'an, kural, kaide adına ne varsa hepsi tepe taklak oldu.
"Verdimse ben verdim, ne olmuş?"
Bu sözüyle tartışmayı bitireceğini sanmıştı ama bitmedi.
Sanki babasından kalma bir şeyi vermiş gibiydi.
Sanki kendi cebinden dağıtıyordu.
Bu sözü de tarihin bir sayfasına not edildi.
*
"Kimse bana 'sağcılar cinayet işliyor' dedirtemez" sözüyle CHP'lilerden TKP'lilere kadar solda yer alanların küplere binmesine yol açmıştı.
O kesimin küplerden inmesi için yıllar geçmesi ve 28 Şubat dönemine kadar beklemeleri gerekmekteydi.
*
Bir ara mağdur oldu. Basın, onun adını anmaktan bile çekiniyordu.
"Bir bilen" olarak konuşmaktan vazgeçmedi.
Demokrasi havarisiydi; muhteşem çıkışlar yaptı.
Siyasi yasaklar kalkınca, yine meydanlara çıktı.
Seçim propagandaları sırasında ağzına geleni söylüyordu.
"O ne veriyorsa, ben beş fazlasını vereceğim" diye ilan etti.
Siyaset adamından çok, serazat bir pokerci havasındaydı.
Hesap kitap yaparak konuşmak yerine, "beş fazlası" demeyi tercih etti.
*
Özal'ın adını ağzına almamaya özen gösterdiği sıra "Çankaya'nın şişmanı" sözünü icat etti.
Turgut Özal'a şişman dediği zaman, ondan daha şişmandı ve ardından kendisi çıktı Çankaya'ya.
İşte o dönemde, hükümet kurma görevini, Meclis'teki dördüncü olan partinin liderine vermekte hiçbir beis görmedi. İkinci, üçüncü değil, dördüncü partiye!
"İşte çağdaş Türkiye bu!" naraları attığı günlerdi.
Klasik batı müziği dinleyince çağdaş oluyorduk!
*
"Özal'lı yıllar, memleket için kayıp yıllardır" sözünü de unutmak mümkün değildir.
"Özal bu ülkeye hiçbir şey yapmamıştır" cümlesini de hemen ardından sarf etmişti.
Gayet tabii, bu ifadelerin millet nezdinde değerlendirmesi çok farklıdır ve sırf bu sözleri her gün televizyonlarda yayınlansa yeridir.
Ve bu 'babayiğit' yıllarca 27 Mayıs'ı bayram olarak kutladı; törenlere katıldı, şapkasını salladı.
Şimdilerde sırrı döküldü.
40 boyunca rekabet ettiği CHP'ye akıl veriyor, tavsiyelerde bulunuyor, milletvekili öneriyor.
Kılıçdaroğlu, 39 yıl sonra, AK Parti'ye danışmanlık yaparsa şaşar mısınız?
Yoksa, ne 39'u kardeşim, Kemal Bey'i 9 yıl sonra bile kimse hatırlamaz mı dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.