Sevgili Pekaka’lılar!
PKK’nın dağ namazı!
Bugüne kadar sizleri konu alan bir yazı yazmadım… Şuna inanın ki hadis inkârcılarından tutun da İslam dairesi içinde olan ve olmayan tüm insanlar davet sahamın tam göbeğindedir… İslam dairesi içinde olmayan bir insanın islama olan bilinçli ya da bilinçsiz kini, nefreti ve cahilce İslami kuralları alaya almalarını bir hastalık olarak algıladığım için bu hastalığa sebep olan mikrobu tespit edip tedavi için çözümler üretmeye çalışırım…
Bundan takriben beş ya da altı sene kadar önce doğuya yaptığım bir yolculukta bir PKK sempatizanıyla karşılaştım… Adam Allah’a inanmıyorum diyordu… Ateist olan bu kişi kültürlü, iyi bir dinleyici ve önyargısızdı… Saygıyla kendisini dinledim ve bir ateist nasıl ikna edilir konusunda Allah’a hamdolsun hazırlıklıydım ve yumuşak bir uslupla anlatmaya başladım…
Konu ister istemez ibadetlere ve ibadetlerden en sürekli olan namaza geldi ve namazla Allah’a nasıl mesajlar ulaştırmaya çalıştığımızı anlattım… Saygıyla dinledi…
Bu kez ona;
Siz öldükten sonra nasıl bir hayatın olabileceğini düşünüyorsunuz? Dediğimde düşünme ihtiyacı hissetmeden şu cevabı verdi;
‘Ruhlarımız çiçeklerde dolaşacak!’
Bu kez ona;
İskelet olacak olan cesediniz ve çiçeklerde dolaşacak olan ruhunuz yeryüzünde olan bitenleri görüp işitebilecek mi? Diye sorduğumda ‘hayır’ dedi…
Boş bir kâğıda iki tane eşilmiş kabir çizip bir kabre adımı diğer kabre onun adını yazdım ve;
“Gün gelecek ikimizin cesedi bu hale gelecek… İkimiz de yukarıda olup bitenlerden habersiz olacağız… Yeryüzündeki toplam ibadetlerimi toplasan 4 yılı bulmaz… Yani toplamda dört yıl gibi bir kaybımın olduğunu varsayalım… Madem sonuçta toprak olacağım, 4 yıllık bir kayıptan dolayı toprak bana ekstradan bir ceza verecek mi? (Yani: neden yeryüzünde Allah’a ibadet ettin? Diyecek mi?)” Dedim…
‘Hayır’ dedi… Bu kez ahiretin varlığını akli delillerle ispatlamaya çalıştım ve daha sonra güzelce vedalaştık… Şu an ne yapar bilmiyorum.
Niçin bunlardan bahsettiğimi sanırım anlamışsınızdır!
Geçen gün internette dağda kıldığınız! Namazı sonuna kadar üzüntüyle izledikten sonra size özel bir yazı yazma ihtiyacı hissettim…
Sevgili gençler!
Uzaktan kumanda düğmenize kimin bastığını bilmiyorum!
Ama şunu bilin ki birilerinin yazmış olduğu senaryoyu bilgisizce oynuyorsunuz! Davanız Kürtleri savunma davası olmaktan çıktı demeyeceğim… Çünkü böyle bir davanız hiç olmadı…
Sevgili gençler!
Allah’ın yarattığı dağlar size ev sahipliği yapıyor… Pusu için kararmasını beklediğiniz gökyüzü Allah’ın izni ile kararıyor… Işığından faydalanıp el fenerlerinizi çalıştırmadığınız Ay, Allah’ın… Sığındığınız mağaralar da Allah’ın… Konuştuğunuz lisan, çantanızdaki erzak da Allah’ın… Ama size unutturdular…
Avlanmış bir domuz önünde poz vermenizi çok da önemsemedim… Aç olan bir insan islamın vermiş olduğu ruhsattan faydalanabilir… Bu resmi çok da takmadım diyebilirim…
Ama namazı alaya almanız inancınıza müptela olan mikrobun cinsinden net haberler veriyor… Adınıza üzüldüm diyebilirim…
Sevgili Gençler!
Dağda, bulutsuz bir havada gerek nöbet beklerken gerekse uykuyu beklerken simsiyah bir gökyüzünde flaş gibi parlayan yıldızlara bakarak nolursunuz bir düşünün;
Bu yıldızları oraya kim koydu?
,,,
Ya Rabbi sen bu gençlere hidayet vererek Kâbe’nin karşısında senden özür dileyerek namaz kılmalarını nasip et… Âmin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.