Nâzım
20. Yüzyıl, Türk şiiri bakımından adamakıllı bereketli bir zaman dilimidir. Şöyle gelişigüzel hatırlarsak Yahyâ Kemâl, Ahmed Hâşim, Mehmed Âkif, Attilâ İlhan, yâhut Necib Fâzıl bu birinci sınıf şâirlerden sâdece birkaçı olarak çıkarlar karşımıza.
Ama yine onlar ayarında olan Nâzım Hikmet (20 Kasım 1901 - 03 Hazîran 1963) Türkiye dışında en tanınmışıdır ve bugün onun 48. Ölüm Yıldönümü.
Nâzım’ın neden yurd dışında en tanınmış Türk şâiri olduğunu îzâh etmeden önce onun neden önemli olduğuna kısaca değinmek istiyorum:
Sebebi bence aslında bütün önemli şâirleri önemli kılan sebeb, onlardan hiçbir farkı yok. Nâzım Hikmet Türk şiirine yeni bir “üslûb ve âheng” getiren adamdır. Netîceten bütün büyük şâirlerin yapdığı da kısaca budur.
Onun bu bir yanıyla uzak gece trenlerinde bir yanıyla yabancı limanlarda ve yine bir başka yanıyla hemen ileriki köşebaşında bizleri bekleyen şiirini Sovyet şiirinden etkilenerek yaratdığı söylenir. Muhtemelen öyledir de. Ama bundan kime ne? Yahyâ Kemâl klasik şiirimizden, Ahmed Hâşim Sembolistlerden, ne bileyim Attilâ İlhan “poètes maudits” (lânetli şâirler) denilen söz ustalarından yararlanmıyorlar mıydı ki?
Nâzım zindanlarda ve sürgünlerde geçen nisbeten kısa ömrüne pek çok şâheser sığdırmış bir sanatçıdır. İsteyen hepsine kolayca ulaşabilir.
Onun için ben anlatmadan önce Türkiye’de kimsenin bilmediği bir hikâ
yeyle devâm edeyim:
Ressam Âbidin Dino (1913-1993) Nâzım’ın yakın arkadaşlarındandı. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Âbidin?” mısraı da meşhurdur. Ama “mutluluğun resmi” derken ne kasdetdiği bilinmez. Sanat târihçilerinin “Son Empresyonist” olarak kabûl etdikleri Pierre Bonnard’ın (1867-1947) “Peindre le Bonheur” (mutluluğun resmini yapmak/mutluluğu resmetmek) adlı bir tablosu vardır ki Şâir ona îmâda bulunuyor. Bu bilgi de müessesemizin ücretsiz ikrâmıdır. Resim meraklısıymış numarası yapan kızlara anlatıp puan kazanabilirsiniz. Bu arada Pierre Bonnard’ı da sanki çok iyi bilirmişsiniz gibi yapın ki karşınızda ezik duruma düşsünler. Kızlarla başka türlü başedemezsiniz.
Bu arada biraz da kendimi öveyim ki içimde kalmasın:
Almanya ve Almanca konuşulan bütün ülkelerde Nâzım Hikmet’e dâir ilk tv filmini ben yapdım. 1983 Yılı’ydı, ölümünün 20. Yıldönümü. Malzeme toplarken ise ilginç bir şey keşfetdim. Ünlü Şarkıcı Yves Montand (1921-1991) Nâzım’ın bâzı şiirlerini chanson olarak okumuşdu. Besteciyi maalesef hatırlamıyorum ama şiirler arasında “Akreb gibisin, Kardeşim” ve “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür” de vardı. O belgesel, benim televizyonculuk hayâtımda “İyi ki yapmışım!” dediğim işlerden biridir.
Neden yurd dışında en tanınan Türk şâiri olduğuna gelince:
Komünistdi de ondan!
Evet, onu meşhur edenler bunu yoldaşlık gayretiyle yapmışlardır. Nâzım hakkında övgü dolu yazan pek çok meşhur, Pablo Neruda gibi, tek kelime Türkçe bilmiyordu.
Peki, Nâzım bu övgülere lâyık değil miydi?
Elbet lâyıkdı!
Ama yukarıki öbür isimler de lâyıkdı.
Bana sorarsanız!