Silvan’ın atlıları ne yaptı?
Hükümeti destekler gözüktüğü halde her fırsatta kendini “muhalif” konumda gören, böylece hem muhalefetin geniş eleştiri imkanlarını, hem iktidarın lütuflarını aynı potada kabul eden sağlamcı ve çıkarcı liberal zevatın bu sırnaşıklığı şimdi “Yeni CHP” için de tekrarladığı görülüyor.
“Yeni CHP” de zaten olanca davetkarlığı ile Ak Parti’den rol çalarcasına bu ilgiye karşılık vermekten hiç de geri durmuyor.
Ayrıca “cami dışı Cuma namazı organizasyonlarıyla” dindarlara aktif biçimde açılan BDP ve PKK türevleri de bu yeni siyaset tarzını, liberallere eskisinden daha fazla yüz vererek taçlandırıyor.
Demek oluyor ki Sağ ve Sol versiyonlarıyla Türkiye liberalleri, bu ülkede altın çağlarını yaşamaktalar.
Akademisyen, gazeteci veya gönüllü ajan kılığında gezen ne olduğu belirsiz bu tiplerin oluşturduğu ve adına “entelektüeller” denen bir koalisyon, şu sıralar siyasete, siyasi partilerden daha fazla ağırlık koymaya başladı.
Bu kesimin öne çıkmış havarilerinden bazıları ise değişik siyasi partilerden milletvekili adayı da gösterildi.
Bunlar sadece aday olmakla kalmayıp, çok kısa sürede bu siyasi partiler tarafından tam yetkili ideolojik propagandistler mertebesine ulaştılar.
Bilenler bilir; 28 Şubat sürecinde medyada sürekli boy gösteren, Refahyol hükümetine alternatif bir söylem oluşturma çabasının hizmetkarı sözde “İslamcı yazar” sıfatı kullanan tipler vardı.
Şimdi de bölünme tezlerini dindarlık kisvesi altında savunmak maksadıyla üretilmiş yeni sözde “İslamcı aydınlar” efkarı umumiyenin gediklisi oldular.
Milletin tarihi ve manevi müktesebatına saldıran, bu topraklar üstündeki bin yıllık realitenin temellerini çok ucuz liberal okuma biçimleriyle tersyüz eden bir aygıtla karşı karşıyayız.
Bu aygıtın sözde sosyalist ayağı, ortaçağcı postmodern kimlik siyasetini her türlü bilimsel gerçekliğe aykırı biçimde emek mücadelesinin üstüne çıkartarak esasta sosyalizmi tasfiye ederken, aygıtın sözde dindar ayağı ise İslam’ı adeta Hindistan’daki kabile dinleri mesabesine indirip oradan mezhepçi ve kabileci, alternatif müzelik bir din kurmaya çalışıyor.
Evet ama nasıl?
***
İşte BDP’nin desteklediği bağımsız aday Altan Tan’ın Silvan’daki mitingde, sözünü ettiğimiz o müktesebatı acımasızca tahrif eden sözleri: “Orta Asya’dan geldiklerinde Silvanlılar onlara yol verdi. Buradaki yani Farkin’deki (Silvan) Mervani hükümdarı dedi ki, 'bu Türkler Müslüman’dır. Rumlarla savaş ediyorlar' dedi. Silvan'dan on bin asker gitti. Dağdakiler, bağdakini kovamaz. Misafir misafirliğini bilsin.”
Altan Tan, bu sözleri “40 yıldır aralarındayım” diyerek İslamcılık namına temelsiz ve mesnetsiz bir özgüven patlamasıyla söylüyor. Ancak kullandığı üslubun 19 ve 20. yüzyıl İslamcılık cereyanlarının hiç birisiyle ilgisinin olmadığı açıktır. Tan, bu üslubuyla ille de bir tür İslamcılık yaptığı iddiasındaysa, geldiği yer olsa olsa Emevilere gerilemiş bir siyasi mahaldir.
Altan Tan, bahsini ettiği 1071 Malazgirt Savaşı’nda Kürtlerin konumunu “Orta Asya’dan kopup gelmiş Müslüman misafire yardım etmek” olarak belirliyor. Sanırsın ki bu gelenler, Malazgirt’le açılan kapıdan 12, 13 ve 14. yüzyıllar boyunca Batı’ya tazyik durumunda fırtına gibi esen Türkmen atlıları değil de Orta Asya’dan kaçan zavallı mülteciler…
Altan Tan, dindar kesimlere sempatiklik olsun diye sürekli Kemalizm eleştirisi yaparken, esasta Kemalizm ideolojisiyle tarih okuması bakımından tam üst üste biniyor.
Büyük bilge Paul Wittek, gazi beyliklerinin İslam’ı aynı zamanda bir ideoloji olarak bu topraklar üstünde nasıl kurumsallaştırdığını ve gerek Doğu’dan gerek Batı’dan görünen şekil ve muhtevasıyla “Türkiye”yi nasıl kurduklarını Altan Tan’a öğretmelidir!
Wittek der ki: “Gazi devleti, askerî fütûhât gayesini güden bir teşkilattır. Bir gazi devleti bu manada büyük bir şöhrete sahip olur ki, bütün İslam memleketleri ona büyük bir saygı ile bakar. Bu devletin reisi, kendisine biât edenlerin sadakat ve bağlılığına sahiptir. Gazi devleti, kurumsallaşmasının başlangıcında tamamen savaşçılardan müteşekkil olup köylü, esnaf, tüccâr ve idarî unsurlardan mahrûmdur. Varidatın sürekli devamı için akın ve fütuhat harekatları hiç durmaz. Ne zaman ki akın ve fütuhat durursa işte o zaman devletin tanzîm ve teşkilat işleri başlar. Bu ise gayet zor bir iş olup bu zorluğu başarıyla çözebilen tek gazi devleti, Osmanlılar olmuştur. Böylece devletin kurulması için gerekli olan unsurlar sağlanmış ve Osmanlı Devleti gaza ideolojisi üzerine kurulmuştur.”
Altan Tan şimdi kendine asıl şu soruyu sormalıdır:
O devirlerde bu şöhretteki “gazilere” Silvan’dan 10 bin atlı yollamak “gariban misafire yardım” mıdır, yoksa “gazilerin” yanında 10 bin atlı ile saf bağlamak o “gazilerle” şereflenmek midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.